2018 Temmuz ayında bazı gazete ve internet sitelerinde “Ünlü senariste Anayasa Mahkemesinden kötü haber” başlığı altında haberler yer aldı. Haberlere konu olay özetle şuydu: Türk Sinemasında yüzlerce senaryoya imza atan ve aynı zamanda çok sayıda filmin de yönetmeni olan Safa Önal’ın senaristi olduğu eserlerin televizyonlarda izinsiz gösterilmek suretiyle sinema eseri sahipliğinden kaynaklanan haklarının ihlal edildiği iddiasıyla adli yargıda açtığı davanın olumsuz sonuçlanması üzerine Anayasa Mahkemesine yapmış olduğu bireysel başvuru da reddedilmişti.
Anayasa Mahkemesi kararı geçen Temmuz ayında açıklandı ise de, hukuki mücadelenin başlangıcı bundan tam 14 sene evveline kadar uzanıyor. Ünlü senarist ve yönetmen, senaryosunu yazdığı 347 filmin 1 Ocak 1995 – 31 Mayıs 2004 tarihleri arasında TRT kanallarında bin 891 kez gösterildiği gerekçesiyle, sözkonusu eserlerle ilgili olarak 5846 sayılı Kanundan (FSEK) doğan eser sahipliğinin tespiti, eser sahipliğinden kaynaklanan mali ve manevi haklarına tecavüzün meni ve 50 bin lira tazminat ödenmesi talebiyle 7.7.2004’te İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesinde bir dava açtı.
Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, Safa Önal’ın eser sahipliği hakkı iddiasında bulunduğu 347 filmden “Firuze”, “Fosforlu Cevriye” ve “Yalnız Güneş Şahitti” isimli üçü dışındakilerin yapımına başlanma tarihinin, FSEK’te değişiklik yapılması hakkındaki 4110 sayılı Kanununun yürürlüğe girdiği 12 Haziran 1995 tarihinden önce olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildi. Safa Önal kararı temyiz etti. Ancak temyiz talebi Yargıtay 11. Hukuk Dairesince reddedildi. Karar, Önal’ın karar düzeltme isteminin 4.7.2014 tarihinde reddedilmesiyle 10 yıl sonra kesinleşmiş oldu
Safa Önal, bu defa Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunarak; 5846 sayılı FSEK’te 12 Haziran 1995 tarihinde yapılan değişikliklerle senaristin sinema eseri sahipliğinin açıkça kabul edildiğini ileri sürerek, TRT tarafından davaya konu edilen eserler üzerindeki mülkiyet hakkının ihlal edildiğini, diğer bir ifadeyle, senaryosunu yazdığı filmlerin izni alınmaksızın televizyonda gösterilmesinin telif haklarını ihlal niteliğini taşıdığını savundu.
Başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, yürürlükteki hukuk kuralları gereği ünlü senaristin, senaryosunu yazdığı filmler üzerinde mülkiyet hakkının bulunmadığı sonucuna vardı. Esasen davanın ilk derece mahkemesi ve Yargıtay aşamasında reddedilmesinin gerekçesi de aynıydı: Sefa Önal’ın, 12 Haziran 1995 tarihinden önce meydana getirilen eserler üzerinde eser sahipliğinden kaynaklanan haklara sahip olmadığı.
Peki FSEK’in sinema eseri sahipliğinin tanımının yapıldığı ve halen yürürlükteki 8. maddesinde “senaryo yazarı” da sinema eseri sahibi olarak sayıldığı halde, Safa Önal’ın dava ve talepleri her derecedeki mahkemelerce neden reddedildi? Bu soruya cevap verilebilmesi için öncelikle FSEK’in sinema eseri sahipliğiyle ilgili hükümlerinin zaman içinde geçirdiği evrimin hatırlatılması gerekmektedir.
Hukukumuzda sinema eseri sahipliği FSEK’in 8. maddesinde düzenlenmiştir. Kanun 1.1.1952 yılında yürürlüğe girdiğinde bu maddede “Bir sinema eserinin sahibi onu imal ettirendir” şeklinde bir hüküm yer almaktaydı. Kanun koyucu bugünkü deyimiyle yapımcıyı (productor) sinema eserinin yegâne sahibi kabul etmişti. O nedenle 1952 yılından 1995 yılına kadar yaşanan 43 yıllık dönemde yönetmen, senarist, diyalog yazarı, özgün müzik bestecisi, oyuncular ve daha pek çok kişinin katkısıyla meydana getirilen sinema eserlerinde eser sahipliği sıfat ve hakları, yasa gereği yalnızca yapımcıya aitti.
Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği ilişkisine girdiği 1995 yılına gelindiğinde, iktisadi, sosyal ve kültürel hayata ilişkin çeşitli alanlarda olduğu gibi fikri mülkiyet hukukuna ilişkin alanlarda da AB müktesebatına uyum maksadıyla yeni yasal düzenlemeler yapılmaya başlandı. Bu çerçevede 12 Haziran 1995 günü yürürlüğe konulan 4110 sayılı Kanunla birlikte FSEK’te büyük çapta yeni düzenlemeler ve ilaveler yapıldı. Komşu haklar, bilgisayar programları ve veri tabanları gibi yeni kavram ve konular ilk kez bu kanunla hukukumuza girdi. Sinema eseri sahipliğiyle ilgili yapılan değişiklikler de bunlar arasında yer aldı.
Nitekim FSEK’in sinema eseri sahipliğini “onu imal ettiren” olarak tanımlayan 8. maddesi hükmü, 4110 sayılı Kanunla “Sinema eserlerinde; yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarı, eserin birlikte sahibidirler” şeklinde değiştirildi. Böylece yapımcının sinema eserinin sahibi olma vasfı sona ermiş oldu. Daha sonra FSEK’in 80. maddesinde yapılan değişikliklerle yapımcılar; icracı sanatçılar, fonogram yapımcıları ve radyo-televizyon yayın kuruluşlarıyla birlikte “bağlantılı hak sahibi” kategorisinde düzenlendi.
Bununla birlikte 4110 sayılı Kanunun 29. maddesiyle FSEK’e ilave olunan Ek 2. maddedeki “Bu Kanunun sinema eseri sahipliğiyle ilgili hükümleri, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanır” denilmek suretiyle, 12 Haziran 1995 öncesinde yapılmış veya yapımına başlanmış eserler bakımından yapımcıların önceki kanun döneminde kazanılmış “eser sahipliği” statüleri korundu. Dolayısıyla yasa koyucu, sinema eserinin yönetmeni, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarına, anılan tarihten önce yapılmış veya yapımına başlanmış eserler bakımından eser sahipliği statüsü vermemiştir.(Sinema eseri sahipliği ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Mustafa Ateş, Fikir ve Sanat Hukukuna Dair Makalelerim, Adalet Yayınevi, Ankara 2016, sh.237-296.) İşte Safa Önal’ın davası bu sebepten dolayı reddedildi.
Nitekim Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararında bu doğrultuda olmak üzere özetle şu gerekçelere yer verilmiştir:
Mahkeme, öncelikle Anayasa’nın 35. maddesiyle teminat altına alınan mülkiyet hakkının, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsadığını, sinema filmi ile sinema filmi senaryosunun da sanat eseri olarak fikri mülkiyet kapsamında olduğunu ifade etmektedir. Somut olayla ilgili olarak; mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimsenin, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorunda olduğu belirtildikten sonra, fikir ve sanat eserlerinden doğan mali ve manevi hakların, fikri mülkiyet hakkı olarak mülk teşkil ettiği ve Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı güvencesinden yararlandığı hususunda tereddüt olmadığının altı çizilmiştir. Ancak fikir ve sanat eserlerinden doğan bu mali ve manevi hakların sahibinin kim olduğu meselesinin, konuyu düzenleyen ilgili hukuk metinlerine bakılarak tespit edilebileceği; somut olayda sinema filmleri üzerindeki fikri mülkiyet hakkının kime ait olduğunun ve senaryo yazarının sinema eserleri üzerinde malik sıfatının bulunup bulunmadığının ortaya konulması gerektiği vurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesi, yukarıda işaret ettiğimiz FSEK’te 1995 yılında yapılan değişikliğe gönderme yaparak 12 Haziran 1995’ten önce yapılan veya yapımına başlanan sinema eserleri üzerinde eser sahibinin yapımcı olduğu, senarist olarak Safa Önal’ın bu yapımlar üzerinde eser sahipliğinden kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. Yüksek Mahkeme Safa Önal’ın 1995 sonrası yapılan ‘Firuze’, ‘Fosforlu Cevriye’ ve ‘Yalnız Güneş Şahitti’ isimli filmleri bakımından ise, bunların yapımına başlama tarihlerinin başvurucu tarafından ispatlanamadığı tespitinde bulunmuştur.
Safa Önal, yargılamanın on yıl sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasında da bulunmuştu. Bu iddiayı da inceleyen Yüksek Mahkeme, benzer başvurularda verdiği kararları dikkate alarak, yaklaşık on yıl devam eden yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna vararak Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bundan dolayı da, bir ihlal tespitiyle giderilemeyecek manevi zararları karşılığında başvurucuya net 12 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmedilmiştir.
Comments 147