Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’ne göre açlık, fizyolojik ihtiyaçlar arasında piramidin en altında yer alırken, estetik gereksinimler söz konusu piramidin en tepesinde kendisine yer bulur. Cambridge sözlüğüne göre “iyi yemek yeme ve hazırlama bilgisi ve sanatı” olarak tanımlanan Gastronomi, yemek yemeyi fizyolojik bir ihtiyaç olan açlığı gidermeden çıkarıp piramidin en tepesindeki estetik bir ihtiyaca cevap verme olarak yeniden yorumlar. Fakat yemek hazırlamanın bir sanata dönüşmesi için sanatın diğer dallarında olduğu gibi “yaratıcılık”, hukuki tabirle “hususiyet” olmazsa olmaz.
Tüketim çağında yaşayan toplumun orta sınıf ve üstü kesimi için yemek yemenin açlığı gidermeden öte estetik duygulara da hitap eden bir eylem haline dönüşmesi neticesinde yeni ve eşsiz lezzetlere olan talebin artması kaçınılmaz. Fakat bu durum söz konusu yeni ve eşsiz tadın bulunması halinde onun endüstriyel bir nesne haline dönüşmesinin ve hatta kopyalanmasının önüne geçemiyor.
İşte Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (ABAD) önüne giden “peynir tadı sanat eseri olarak korunur mu?” sorusu, endüstrileştirilerek piyasaya sunulan eşsiz lezzetli çeşnili bir krem peynir olan “Heks’nkaas” (veya “Heksenkaas”) ile onun rakibi ve (iddiaya göre) lezzet olarak kopyası olan “Witte Wievenkaas” arasındaki ticari savaşın fikri mülkiyet alanındaki izdüşümü aslında. Fakat bu davada fikri mülkiyet hukuku çevrelerini heyecanlarından husus bunun çok daha ötesindeydi. Zira ABAD’ın söz konusu soruya verdiği cevap, en azından Avrupa için fikri mülkiyet hukuku alanında yeni bir çağın başlangıcı olabilirdi. Fakat ABAD’ın kendisine yöneltilen bu soruya vermiş olduğu cevap şimdilik tatların telif hukukuyla korunmasını pek de mümkün kılmıyor.
Heks’nkaas v. Witte Wievenkaas
Heks’nkaas, Felemenkçede “Cadıların Peyniri” manasına gelen ve ambalajlarının üzerinde yer alan “bir parça sihir” sloganı ile piyasada satışa sunulan taze sebzelerle (sarımsak, pırasa vs) çeşnilendirilmiş bir tür krem peynir aslında. Tarifi Dennis Voerman adlı bir manava ait olan Heks’nkaas peynirleri ilk zamanlar yalnızca Voerman’ın kendine ait dükkanında küçük ölçekte satılırken, müşteriler tarafından çok beğenilmesiyle Levola şirketi tarafından devralınıyor. Şu an ulusal çapta satışa sunulan bir ürün haline dönüşen Heks’nkaas peynirleri, Hollandalılar arasından oldukça popüler. Hatta lezzetli ve pahalı bir ürün olması sebebiyle, evde daha ucuza mal etmek isteyenler için ‘evde Heks’nkaas peyniri yapımı’ tarifi veren web siteleri bile var. (Link)
Smilde Foods firmasına ait Witte Wievenkaas ise Felemenkçede “Beyaz Kadınların Peyniri” anlamına gelmekte ve ‘beyaz kadınlar’ tabiri (Felemenk kültüründe olsa gerek) hortlamış cadıları ifade etmek için kullanılmakta. Hatta aynı tür peynir için ürün isimlerindeki bu kavramsal benzerlik (Heksenkaas ve Witte Wievenkaas arasındaki) iki firma arasında farklı bir fikri mülkiyet uyuşmazlığı doğurmuş ve Witte Wievenkaas için yapılan marka tescili başvurusuna Heksenkaas’ın sahibi olan Levola tarafından itiraz edilmiş.
ABAD kararına konu uyuşmazlık ise, Levola’nın Heksenkaas’ın tadı üzerinde telif hakkına sahip olduğu ve Smilde Foods’un kendi ürünün tat olarak kopyası olan Witte Wievenkaas’ı üretip ticaretini yaparak bu hakkını ihlal ettiği iddiasıyla ilgili.
Hollanda Bölge ve Temyiz Mahkemesi Kararları
Levola firması, Witte Wievenkaas’ın üretim ve satışının Heksenkaas tadı üzerinde sahip olduğu telif hakkını ihlal ettiği iddiasıyla Gelderland Bölge Mahkemesi’nde (Rechtbank Gelderland) Smilde Foods’a karşı dava açtı. Levola mahkemeden Heksenkaas’ın tadının üreticisinin fikri yaratıcılığı sonucu meydana gelmiş olduğu için eser olarak korunması gerektiğine, Witte Wievenkaas’ın tadının ise bu eserin izinsiz üretilmiş bir replikası olduğuna ve bu nedenle Witte Wievenkaas’ın üretim, alış satış ve her türlü ticaretinin yasaklanmasına hükmetmesini talep etti. Bölge Mahkemesi ise, Heksenkaas’ın tadını özgün kılan ve sahibinin hususiyetini taşıyan unsurlarının neler olduğu belirtilmediği için Heksenkaas’ın tadının eser olarak korunmayacağına karar verdi.
Levola firması bölge mahkemesinin kararına itiraz etti. Temyiz Mahkemesi ise (the Gerechtshof Arnhem-Leeuwarden) yapmış olduğu incelemede bu davada ortaya çıkan esas sorunun “yiyecek tatlarının telif hukuku kapsamında korunup korunamayacağı” olduğunu belirledi.
Levola iddiasını, Hollanda Yüksek Mahkemesi’nin (the Hoge Raad der Nederlanden) Lancome kararına dayandırarak yiyeceklerin tatlarının da telif koruması gören edebi, ilmi veya sanatsal eser kategorisi altında sınıflandırılabileceğini ileri sürdü. Söz konusu kararda Yüksek Mahkeme, Hollanda telif hukuku çerçevesinde açıkça ifade edilmeyen ve tahdidi olarak sayılmayan sanat eserleri türleri içinde kokuların da yer alarak korunabileceğine karar verdi. Mahkemeye göre koku, insanlar tarafından algılanabilen (tespiti yapılabilen), özgünlük ve sahibinin hususiyetini taşıma şartlarını haiz olabilecek bir fikri üründür.
Fransa’da ise yerel mahkemeler parfümün eser olarak telif hukuku çerçevesinde korunabileceği yönünde kararlar vermiş olmasına rağmen Fransa Yargıtayı’nın kararı parfüm kokusunun o alandaki bir uzmanın basit bir uygulaması ile ortaya çıkan bir ürün olduğu, yani sahibinin yaratıcılığının sonucu ortaya çıkan bir ürün olmadığı ve bu nedenle eser olarak telif koruması göremeyeceği yönündedir.
Aslında, AB Telif Haklarına İlişkin Bilgi Toplumu Direktifi (Directive 2001/29/EC of 22 May 2001) üye ülkelerin telif hukuklarının yalnızca belirli kısımlarını uyumlaştırmayı amaçlamaktaydı. Eserlerin telif hukuku çerçevesinde korunmasının şartları ise söz konusu Direktif’in uyumlaştırmayı amaçladığı alanların dışındaki bir husustu. Fakat buna rağmen ABAD söz konusu şartların uyumlaştırılması için çeşitli kararlar verdi (futbol maçlarının fikri yaratıcılığın bir ürünü olmadığı için telif koruması göremeyeceğine karar verdiği Premier League davası gibi). ABAD’ın bu kararlarından yola çıkarak telif korumasının yalnızca sahibinin fikri yaratıcılığının ürünü fikri ürünler için söz konusu olabileceğini, birbirinden yalnızca teknik fonksiyonları ile farklılaşan bileşenlerden oluşmuş eserler ile yaratıcılığı bulunmayan ürünlerin AB telif hukuku çerçevesinde korunamayacağını söylemek mümkün. [‘The scent and the taste of copyright law’ by Hans Jonkhout (May 2017) (Link)
Nitekim Levola iddiasında AB Telif Hakları Direktifinin yalnızca eser kavramına atıf yaptığını, telif hakkının ise eser sahibinin yaratıcılığı fikri üzerine inşa edildiğini ifade etti. Eser sahibinin yaratıcığının hangi araçla tespit edildiğinin ise bir önemi olmadığını belirtti. Bu nedenle, Levola’ya göre AB Telif Hukuku tatların eser olarak korunmasını engellemiyordu.
Smilde Foods ise savunmasında telif hukuku sisteminde ancak görsel ve işitsel eserlerin koruma görebileceğini, tatların eser olarak korunmasının mümkün olmadığını ifade etti. AB Telif Hukuku çerçevesinde tatların eser olarak koruma görmesi halinde, tatların kesinlik arz etmemesi ve objektif olarak tespitinin mümkün olmaması sebebiyle bir üye ülkede koruma sağlanan tadın başka bir ülkede koruma göremeyebileceği ve bunun üye ülkelerin telif hukuklarının uyumlaşmasına engel teşkil edebileceğini savundu. Telif koruması gören bir tadın lisans verilmesinin (objektif olarak ifade edilmesi mümkün olmadı için) imkânsız olduğunu vurguladı.
Temyiz Mahkemesi ise davanın çözümü için cevaplandırılması gereken temel soru olarak gördüğü “AB Hukuku çerçevesinde, sahibinin fikri yaratıcılığının eseri olan yiyecek tatlarının telif hakkı koruması görüp göremeyeceğini” sorusunu ABAD’a yöneltti. Mahkeme, özellikle tüm AB ülkeleri için bağlayıcılığı olan Bern Konvensiyonunun 2/1 maddesinde yer alan “ifade şekli ne olursa olsun” “her türlü” “edebiyat ve sanat eserleri” ifadelerinin tatları da kapsayacak şekilde mi yoksa yalnızca görsel ve işitsel olarak algılanabilecek eserlerle sınırlı olacak şekilde mi yorumlanması gerektiğini sordu. [Levola Hengelo BV v. Smilde Foods BV (C-310-17) Opinion of Advocate General < (Link)
ABAD Kararı
ABAD ise vermiş olduğu kararda eserin kalıcı olarak tespiti mümkün olmasa dahi koruma konusunun kesin ve nesnel olarak algılanabilecek şekilde tanımlanabilir olması gerektiğini belirtti. Bir yiyeceğin tadının ise (resim, müzik ve sinema gibi kesin ve nesnel biçimde tespit edilebilen eserlerin aksine) ancak onu tüketen insanın yaş, yemek tercihleri veya yeme alışkanlıkları ile yiyeceğin tüketildiği anda içinde bulunduğu duruma göre değişkenlik gösterebilecek sübjektif tat algısı ile tanımlanabileceğini açıkladı. Mevcut bilimin bir tadın aynı türdeki diğer tatlardan ayırt edebilmesini sağlayacak nesnel ve kesin saptamayı yapmayı haiz bir tekniğe sahip olmadığını da vurguladı. Sonuç olarak, tatların eser olarak kabul edilemeyeceğine karar verdi. [ Levola Hengelo BV v. Smilde Foods BV (C-310-17) the Judgment of the Court (Link)
ABAD vermiş olduğu bu tarihi karar ile tatların (ve hatta kokuların) eser olarak AB Telif Hukuku mevzuatı çerçevesinde koruma görmesine kapıları şimdilik kapadı. Zira tatlara ve kokulara ilişkin korumanın konusunun kesin ve objektif olarak belirlenmesi mümkün değil. Şimdilik diyorum, çünkü kararda yer alan mevcut teknolojinin tatların objektif ve kesin tanımını saptamaya şimdilik yeterli olmaması ilerde teknolojinin o seviyeye gelmesi halinde tekrar yeni bir tartışmanın başlamasına ise kapıyı aralık bırakıyor.
Comments 158