2547 sayılı Kanunun 11. maddesi uyarınca, doçentlik sınavlarını düzenlemek, sınavla ilgili esasları tespit etmek ve jürileri seçmek görevi Üniversitelerarası Kurula aittir. Kurul hukuk bilimi için aşağıdaki on dört temel bilim alanını doçentlik başvurusu yapılacak alanlar olarak belirlemiştir:
Kod | Temel Ad | Bilim Alanı | Anahtar Kelime |
50201 | Hukuk | Anayasa | Hukuku Anayasa Hukuku |
50301 | Hukuk | Ceza ve Ceza Muhakemesi | Hukuku Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku |
50401 | Hukuk | Genel Kamu Hukuku | Genel Kamu Hukuku |
50501 | Hukuk | Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi | Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi |
50601 | Hukuk | Hukuk Tarihi | Hukuk Tarihi |
50701 | Hukuk | İdare Hukuku | İdare Hukuku |
50801 | Hukuk | İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku | İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku |
50901 | Hukuk | Mali Hukuk | Mali Hukuk |
51001 | Hukuk | Medeni Hukuk | Medeni Hukuk |
51101 | Hukuk | Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku | Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku |
51201 | Hukuk | Milletlerarası Kamu Hukuku | Milletlerarası Kamu Hukuku |
51301 | Hukuk | Milletlerarası Özel Hukuk | Milletlerarası Özel Hukuk |
51401 | Hukuk | Roma Hukuku | Roma Hukuku |
51501 | Hukuk | Ticaret Hukuku | Ticaret Hukuku |
Üniversitelerarası Kurul tarafından doçentlik temel bilim alanları belirlenirken; ilgili disiplinin ülkenin sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik bakımından öneminin yanı sıra yabancı ülkeler ve uluslararası hukuk uygulamasındaki boyutu da dikkate alınmaktadır.
Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere doçentlik alanları arasında fikri mülkiyet hukuku yer almamaktadır. Geçmiş yıllarda fikri mülkiyet haklarının ve bu hakların konu aldığı faaliyetlerin Ülkemizde önemli bir yerinin olmaması nedeniyle fikri mülkiyet hukukunun müstakil bir doçentlik alanı olarak kabul edilmemiş olması önemli bir eksiklik olarak görülmeyebilir. Ancak bugün diğer gelişmiş ülkeler gibi Ülkemizin de milli gelirinin önemli bir kısmı fikri mülkiyet hukukunun düzenleme alanına giren ekonomik faaliyetlerden oluşmaktadır. Fikri mülkiyet hakları, ülkemizin kültürel ve sanatsal faaliyetleri açısından da büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde 169 yıldır mevcut fikri mülkiyet sistemi kurumsal yapısını tamamlamıştır. Mevzuatımız büyük ölçüde yenilenmiş ve ihtisaslaşmış bir yargı sistemi oluşturulmuştur. Bugün ticari davaların temyiz incelemesini yapan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin baktığı dosyaların %30’a yakın bir kısmı, fikri mülkiyet hukuku alanındaki uyuşmazlıklardan oluşmaktadır. Fikri mülkiyet haklarının tescili ve icrasıyla ilgili idari kurumlar kurulmuş ve hakların tesisi ve korunması konusunda görev yapan patent ve marka vekillerinin sayısı artmıştır.
Son yıllarda fikri mülkiyet haklarını konu alan bilimsel çalışmalar yoğunlaşmış ve akademik dergiler yayımlanmıştır. Bazı üniversitede fikri mülkiyet araştırma ve uygulama merkezleri kurulmuştur. Bazı hukuk fakülteleri bünyesinde fikri mülkiyet hukuku seçimlik, bazılarında ise zorunlu ders olarak okutulmaktadır. Ayrıca Ülkemizde son yıllarda fikri mülkiyet hakkına konu fikri ürünlere, özellikle teknolojik ürün üretme girişimlerine önemli destekler verilmeye başlanmış, bu konuda adeta bir seferberlik başlatılmıştır. Bu bağlamda Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Başkanlığı’nın “Ülkemizde Yürütülen E-Devlet Uygulamaları ve Siber Güvenlik Uygulamalarının Değerlendirilmesi” konulu araştırma ve inceleme raporunda, Ülkemizde fikri ürün geliştirilmesine yönelik bütüncül ulusal stratejilerin geliştirilmesi, bu stratejilerin eğitimin her aşamasında yaratıcı fikir ve buluşların elde edilmesini ve sanayileşmesini sağlayacak şekilde üniversite – sanayi işbirliğinin desteklenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Söz konusu rapor Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanmış ve Yüksek Öğretim Kurulu tarafından 19.11.2018 tarihli yazısıyla bütün üniversitelere gönderilerek konuyla ilgili değerlendirme ve destek istenmiştir.
Fikri mülkiyet hakları ve bu haklara konu fikri ürünler hakkındaki bu gelişmeler fikri mülkiyet hukuk sistemimizi oldukça geliştirmiştir. Ancak gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında fikri mülkiyet hukuk sisteminin henüz istenilen ölçüde geliştiği de söylenemez. Bunun en önemli nedenlerinden biri de, Türkiye’de sürekli değişen ve gelişen dinamik bir yapıya sahip olan fikri mülkiyet alanının güncel sorunlarına ilişkin yeterli ölçüde bilimsel çalışma ve araştırmalar yapılmamasıdır. Örneğin yeni teknolojilerle birlikte, kültürel ve sanatsal ifade biçimleri de değişmekte ve kanundaki eser kategorileri de yetersiz kalmaktadır.
Diğer yandan Türkiye, ne yazık ki sahte ve taklit ürünlerin menşei bakımından dünyada ilk 5 ülke arasında yer almaktadır. Her yıl değeri yaklaşık 4 milyar dolar taklit ürün Türkiye’ye ithal edilmektedir. Türkiye’de buluş sahibinin haklarını korumak amacıyla iyi bir sınaî mülkiyet hukuk sistemi kurulmazsa Türkiye’ye yapılacak teknoloji transferini ve milli buluşları olumsuz etkileyecektir.
Mevcut sistemde, fikri mülkiyet hukuku ayrı bir doçentlik alanı kabul edilmediği için, bu alanda bilimsel çalışma yapan akademisyenler ya ticaret hukuku ya da medeni hukuk alanından doçentlik başvurusu yapmak zorunda kalmaktadır. Ticaret hukuku alanından doçentlik başvurusu yapan bir akademisyen; ticari işletme hukuku, şirketler hukuku ve kıymetli evrak hukuku alanlarında kapsamlı bilimsel çalışma yapması beklenmektedir. Medeni hukuk alanından başvuru yapan bir akademisyen ise kişiler hukuku, aile hukuku, borçlar hukuku, eşya hukuku ve miras hukuku alanlarında bilimsel çalışma yapmalıdır. Bu nedenle bir doçent adayının hem ticaret (veya medeni) hukuku hem de fikri mülkiyet hukuku alanında uzmanlaşması çok zordur. Bir ticaret hukukçusu ticaret hukukunun temel alanları yanında en fazla marka hakkı gibi bir konuda yayın yapmaktadır. Medeni hukukçular ise medeni hukukun temel alanları yanında fikir ve sanat eserleri hakkında bilimsel çalışma yapmaktadır. Oysa bir hukukçunun fikri mülkiyet hukuku alanında uzman sayılabilmesi için hem fikir ve sanat eserleri hem de sınai haklar alanında bilimsel çalışma yapması gerekir. Özellikle fikri mülkiyet hukukunun sürekli değişen ve gelişen bir alan olması, bu alanda çok sayıda uluslararası anlaşmanın varlığı, AB mevzuatı ve AB Adalet Divanı kararları ile Türk mevzuatı ve yargı kararlarının hacmi, fikri mülkiyet hukukunun mutlaka müstakil bir doçentlik alanı olarak kabulünü ve sadece bu alanda uzmanlaşmış akademisyenlerin yetişmesini zorunlu kılmaktadır.
Fikri mülkiyet hukukunun müstakil bir doçentlik alanı olarak kabulü ile üniversitelerde fikri mülkiyet hukukunun ayrı bir anabilim dalı olarak kurulması birbiriyle doğrudan bağlantılı ve birbirini tamamlayan iki konudur.
Yüksek Öğretim Kurulu fikri mülkiyet hukuku alanının öncelikli alanlar arasına alarak bu alanda doktora yapan öğrencilere burs imkanı tanımasına rağmen bu programlara yeterli başvuru olmamıştır. Programa ilginin az olmasının en önemli nedenlerden birisi de bu alanın müstakil bir doçentlik alanı olamayışıdır. Bu nedenle fikri mülkiyet hukuku alanının eş zamanlı olarak hem Üniversitelerarası Kurul tarafından müstakil bir doçentlik alanı olarak kabul edilmeli hem de üniversitelerde müstakil bir anabilim dalı kurulmalıdır. Fikri mülkiyet hukukunun müstakil bir doçentlik alanı ve anabilim dalı olarak kabulü, yüksek lisans ve doktora programlarının sayısının artmasına ve bu alandaki akademisyen ihtiyacını karşılanmasına katkı sağlayacağı kuşkusuzdur. Bu durum ayrıca Türkiye’de fikri mülkiyet hakları alanında çalışan hakimlerin, avukatların ve marka ve patent vekillerinin uzmanlaşmasına da katkı sağlayacaktır.
Comments 153