Bilindiği üzere alacak ve tazminat talepli ticari davalarda arabulucuya başvurulması 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren zorunlu (dava şartı) hale gelmişti. Fikri mülkiyet hukukundan kaynaklı ticari davalardan hangilerinin bu kapsamda olduğunu daha önceki yazımızda açıklamıştık (Link). Yine arabuluculuğun dava şartı olarak kabul edildiği fikri mülkiyet hukukundan kaynaklı ticari davalardan en sık karşılaştığımız dava türlerini de aynı yazımızda belirtmiştik.
Zorunlu arabuluculuğa tabi bir taleple, arabuluculuğa başvurulmasının dava şartı olarak öngörülmediği bir talebin aynı davada birlikte ileri sürüldüğü hallerde nasıl bir yol izlenecektir?
Fikri mülkiyet hukuku kapsamındaki ticari davalardan örnek vermek gerekirse, arabuluculuğa başvurulması zorunlu olmayan bir sınai mülkiyet hakkına tecavüzün tespiti davasıyla, arabuluculuğun dava şartı olduğu aynı hakka dayalı açılacak bir tazminat davasının aynı davada birlikte ileri sürülmesi halinde arabuluculuk dava şartı olarak kabul edilecek midir?
Bugüne kadar uygulama ve doktrinde genel olarak bu soruya olumlu cevap verilmiştir. Buna göre, zorunlu arabuluculuğa tabi olmayan bir davayla, arabulucuya başvurmanın dava şartı olduğu bir alacak davasının birlikte açılması halinde arabulucuya başvurulmasının zorunlu olduğu kabul görmüştür.
Nitekim Arabuluculuk Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan “Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Arabuluculuk” isimli kitapta davaların yığılmasını düzenleyen 6100 sayılı HMK 110. maddesine atıfta bulunularak bu soruya aşağıdaki şekilde olumlu cevap verilmiştir.
“Örneğin, taleplerden sadece birisinin konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talebi içeren ticari dava ise, sadece bu asli talep bakımından dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanır, diğer asli talep bakımından dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmaz.”
Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanan “Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Olan Arabuluculukta Taraf Vekilliği El Kitabı”nda da benzer şekilde bir açıklama getirilmiştir.
Bu konuda uygulamada önemli bir tartışma da yaşanmamıştır. Bu usule uyulmayarak açılan davalarda ilk derece mahkemeleri genellikle arabuluculuğun dava şartı olduğu taleple ilgili kısmı tefrik ederek usulden reddetme eğilimdeydi. Ancak 17.02.2020 tarihli, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/197E. ve 2020/1578K. sayılı kararıyla bu uygulamanın tamamen aksi yönde bir içtihada hükmedilmiştir.
Anılan Yargıtay içtihadı aslında fikri mülkiyet hukuku ile ilgisi olmayan bir davada verilmiştir. Geçerli bir ortaklık ilişkisi kurulmadığının tespiti ile bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkin uyuşmazlıkta ilk derece mahkemesi, dava açılmadan önce arabulucuya müracaat edilmesinin dava şart olduğundan bahisle davanın usulden reddine karar vermiştir. Karara karşı yapılan istinaf başvurusu da Bölge Adliye Mahkemesince aynı gerekçeyle reddedilmiştir.
Yargıtay önüne gelen bu olayda öncelikle “davaların yığılması” durumunun söz konusu olduğunu tespit etmiştir. Buna göre aynı davada konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak davası arabuluculuğa tabi ise de, geçerli bir ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespitine ilişkin davanın arabuluculuğa tabi olmadığını, bu nedenle arabuluculuğa tabi olmayan bir dava ile birlikte açılan alacak davasının da arabuluculuk dava şartına tabi olmayacağına hükmetmiştir.
Özetle, Yargıtay, yukarıda değindiğimiz uygulama ve görüşlerin tam aksine dava şartı arabuluculuğa tabi olmayan örneğin bir tespit davası ile zorunlu arabuluculuğa tabi bir alacak davasının birlikte açılması halinde bu davanın arabuluculuk dava şartına tabi olmayacağına hükmetmiştir. Bu içtihat uygulamada önemli bir değişikliğe yol açacaktır. Çünkü dava şartı arabuluculuğa tabi alacak davaları, tespit davaları ile birlikte açıldığında artık dava şartı arabuluculuk şartı aranmayacaktır.
Dairenin benzer olaylarda aynı kararını tekrarladığı görülmektedir. 2019/3048E. 2020/1093K. sayılı kararında Daire, çek istirdadı ve borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkin davada ilk derece mahkemesince arabulucuya müracaat edilmesinin dava şartı olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine dair verilen karar incelemiştir. Bu olayda arabuluculuk dava şartına tabi olmayan çek istirdadı davası ile birlikte açıldığından eldeki davada konusu bir miktar alacağa ilişkin menfi tespit talebinin de arabuluculuk dava şartına tabi olmayacağına hükmedilmiştir.
Yargıtay’ın yukarıda yer verdiğimiz kararlarına konu uyuşmazlıklar her ne kadar fikri mülkiyet hukuku davalarına ilişkin olmasa da davaların yığılması ile ilgili usuli düzenlemenin dava şartı arabuluculuk bakımından nasıl uygulanacağına dair yol gösterici niteliktedir. Bu nedenle fikri mülkiyet hukukuna ilişkin davalarda da Yargıtay’ın bu içtihadı geçerlidir.
Comments 149