Literatürde patent koruması, buluş sahibi ile devlet arasında yapılan farazi bir sözleşmeye dayandırılır. Buna göre buluş sahibi, buluşunu topluma sunar. Devlet de bunun karşılığında buluş üzerinde yirmi yıl süreyle tekel hakkı (patent koruması) sağlar. Süre sona erince buluş toplumun malı olur. Kişi, buluşunu toplumla paylaşmadığı sürece patent korumasından faydalanamaz. Patent korumasına bir alternatif olarak, eğer mümkünse, kişi buluşunu gizli tutar ve ticari sır korumasından süresiz olarak yararlanabilir.
Diğer yandan patent koruması ülkeseldir; yani bir buluş, hangi ülke(ler)de tescil edilmişse sadece o ülke(ler)de patent korumasından faydalanılabilir; tescil edilmeyen ülkelerde koruma yoktur. Deyim yerindeyse tescil edilmeyen ülkelere buluş bağışlanmış demektir.
Türk hukukunda tescilsiz tasarım koruması 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile kabul edildi. Buna göre yeni ve ayırt edici nitelikteki tasarımlar Türkiye’de kamuya ilk sunuldukları tarihten itibaren üç yıl süreyle korunur. Bu süre sona erince kural olarak tasarım toplumun malı olur. Ancak rakipler bu tasarımı kullanırken karışıklığa (iltibasa) yol açacak şekilde davranamaz. Aksi halde haksız rekabet koruması devreye girer.
Yargıtay’ın önceki içtihadı, yukarıdaki açıklamalarla örtüşmüyordu. Yargıtay, haksız rekabet korumasını o kadar geniş tutmuştu ki fikri mülkiyet sistemi işlevsiz ve hatta gereksiz hale gelmişti.
Bir olayda yerel mahkeme (ihtisas mahkemesi) özetle; davacı ürününün ABD’de beş adet patenti olduğu, etiketleme makinesi için davacının Türk Patent nezdinde herhangi bir tasarım veya patent tescilinin olmadığı, bu nedenle ülkemizde bir fikri mülkiyet hakkının ihlalinden söz edilemeyeceğini, bu nedenle haksız rekabet iddialarının da dinlenmeyeceği kararını vermiştir. Mahkeme kararında 551 sayılı KHK 133/2 hükmüne dayanmıştır: “Hakkı sona eren patentin konusu, sona erme sebebinin gerçekleşmiş olduğu andan itibaren, toplumun malı sayılır”.
Yargıtay ise ihtisas mahkemesinin kararını şu gerekçeyle bozmuştur: “… Patent ve faydalı model hakkında düzenleme getiren 551 sayılı KHK.nde Türkiye’de tescil edilmemiş olan buluşların korunmayacağı yönünde bir hüküm bulunmamaktadır. TTK.’nun haksız rekabete ilişkin 56 vd. maddelerinin varlığı karşısında mahkemenin ilk gerekçesi, hukuka uygun bir gerekçe olarak kabul edilemez”. (11. HD, 04.03.2008, E. 2006/11131, K. 2008/2607). Yargıtay’ın bu kararı, modern patent sistemine açıkça aykırıydı. Eleştiriler için bkz. (Link)
Yargıtay son zamanlarda bu içtihadında değişikliğe gitti (11. HD, 21.3.2008, E. 2008/1816, K. 2008/3687): “Dava konusu modüler depo sistemleri uzun yıllar önce yurt dışında piyasaya sunulmuş ve Türkiye’de herhangi bir kişi adına tescilli tasarım niteliğinde olmadıklarına göre, ilke olarak söz konusu tescilsiz tasarımlar herkesin serbestçe kullanımına açık olup, bu tasarımların uygulandığı ürünler nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıklar da genel hükümlere göre çözümlenecektir. … / Dairemizin 30.05.2002 tarih ve 2240/5406 sayılı kararında da belirtildiği üzere, ilk defa yurt dışında kamuya sunulmuş bir tasarımın belli bir süre sonra Türkiye’de kullanılması durumunda şayet, Türkiye’de bu tasarımı ilk defa kullanan kişi büyük emek ve para harcayarak bu tasarımın kullanıldığı ürünü tanıtmış ve bir başkası da sırf bu tanınmışlıktan istifadeye yönelik olarak bu tasarımı aynen kullanmaya kalkışır ise, bu davranışın haksız rekabet olduğunun kabulü gerekmektedir. / Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere, haksız rekabetin varlığı için; ilk defa yurtdışında piyasaya sunulan ve Türkiye’de de herhangi bir tescilli sınai hak ile korunmayan tasarının uygulandığı ürünün, Türkiye’de ilk kez piyasaya sunulup, büyük emek ve para harcanarak tanınmış olması yeterli olmayıp, bir başkasının bu emek ve tanınmışlıktan haksız surette yararlanmaması ve iltibası önleyecek tedbirleri alması gereklidir…”.
Yargıtay bu içtihadını sürdürmektedir (11. HD, 20.3.2018, E. 2016/7972, K. 2018/2136): “Dairemizin yerleşik içtihatlarında kabul edildiği üzere … tescilli sınai hak konusu olmayan bir ürünü Türkiye’de ilk defa kullanan kişi büyük emek ve para harcayarak tanıtmışsa, aynı ürün bir başkası tarafından sırf bu emek ve tanınmışlıktan istifadeye yönelik olarak ve iltibasa sebebiyet verecek şekilde kullanıldığı takdirde bu davranışın ticari dürüstlük kuralıyla bağdaşmayan bir davranış ve haksız rekabet oluşturacağının kabulü gerekmektedir. Ancak, ürünler üzerinde kullanılan tanıtıcı işaretler ve üretilen ürünlerin teknik nitelikleri itibariyle her iki ticari işletme arasında iltibasa meydan verilmeksizin, aynı ürünün piyasaya sunulması durumunda ise, sadece önceki firmanın ürünü ilk kez ürettiği, emek ve sermaye harcayarak tanıttığından bahisle üstün hak sahibi olduğu da kabul edilemeyecek, böyle bir davranış dürüstlük kuralıyla bağdaşmayan bir davranış olarak nitelendirilemeyecektir. …”.
Yargıtay’ın yeni içtihadına göre, tescilsiz ürünlerin haksız rekabet hükümleriyle korunacaktır. Ancak rakipler, başkasının emek ve tanınmışlığından yararlanmamak ve iltibasa karşı gerekli önlemleri almak şartıyla tescilsiz ürünün ticaretini yapabilecektir.
Comments 165