Fikir ve sanat eserleri kanununa (FSEK) göre, güzel sanat eserlerinin estetik değere sahip olması gerekir (m.4). Güzel sanat eseri olarak korunabilmesi için her türlü resim, desen, el işleri, küçük sanat eserleri, minyatürler, süsleme sanatı ürünleri, tekstil ve moda tasarımları, mimari eserler veya fotoğraf gibi eserlerin “estetik değer” taşımalıdır.
Türk Dil Kurumu tarafından “estetik” kavramı için verilen bazı karşılıklar şöyledir: 1. Güzellik duygusu ile ilgili olan. 2. Güzellik duygusuna uygun olan 3. Güzelliği ve güzelliğin insan belleğindeki ve duygularındaki etkilerini konu olarak ele alan felsefe kolu, güzel duyu, bedii”. Aynı kaynağa göre “bedi” kelimesi ise “1. Eşi ve benzeri olmayan, eşsiz. 2. Yeni, görülmemiş” anlamlarına gelmektedir.
FSEK 4’de ifadesini bulan “estetik değer”, eserin, eşyanın yaratılışında var olan soyut güzellik ve mükemmeliyet ölçülerine uygun oluşunu ifade etmemektedir. Aksine, estetik değer, somut güzellik ölçüleri ile açıklanabilir ve eşyanın insan duyularıyla algılanabilir özelliklerinde bulunur. Somut güzellik algısı farklı insanlar bakımından farklılık arz eder. Bu nedenle estetik aynı zamanda felsefe biliminin bir kolu olarak kabul edilir (değerbilim, aksiyoloji). Bu felsefe dalı, sadece görsel olanların değil, güzellik, çirkinlik, iyi olma, kötü olma vb. değer yargılarının nasıl ve neye göre oluştuğunu konu edinir.
Bu açıklamalar çerçevesinde, bir güzel sanat eserindeki hususiyetin herkes tarafından hoşlanılan, beğenilen, maddi veya gayri maddi değer atfedilen bir anlam taşıması gerekmez. Bu sebeple resim, heykel, karikatür, küçük el sanatı gibi eserler farklı kişiler nezdinde farklı algılanır. Bu durum, söz konusu eserlerin eser veya sanat niteliğine zarar vermez.
Hukuki koruma ancak objektif ölçülerle sağlanabilir. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Bu nedenle, sahibinin, kendi somut güzellik ölçülerine göre ve hususiyetini yansıtacak şekilde biçimlendirdiği bir eser hukuki anlamda “güzel sanat eseri” kabul edilir.
Estetik nitelik sadece güzel sanat eserleri için bir koruma şartıdır. Görsel nitelik (visual) taşıyan bir eser her zaman estetik değere sahip olmayabilir. Doğal olarak, bütün fotoğraf eserleri göze hitap eder, zira göz ile algılanır. Fakat güzel sanat eseri olan fotoğraflar (FSEK 4) insanın sadece maddi gözüne değil, doğrudan sanat duyusuna hitap eder.
FSEK 2 kapsamında hukuki koruma bakımından eserin bilimsel ve teknik niteliği önemlidir. Örneğin bir hekim tarafından bir hastalığın izlenmesi sürecinde çekilen fotoğraflarda hususiyet bilimsel ve nitelikte olup, estetik değildir. Yargıtay’ın 2017 tarihli bir kararında, “estetik niteliğe sahip fotoğrafların güzel sanat eseri olarak korunduğu, bu eserlerinin diğer eser türlerine göre hususiyet verme imkânının daha kısıtlı olduğu, rutin ve sıradan olandan farklı olarak, fotoğrafı çekenin bireysel düşünüş biçimi ve bakış tarzını ya da sanatsal ifade gücünü yansıtır nitelikte olması gerektiği, davacı tarafından platforma tripod denilen 3 ayaklı fotoğraf sehpasının yüksekliği sabitlenmek suretiyle, aynı doğa parçasının fotoğrafının kameranın vertical konumu sabit tutularak, horizontal düzlemde çekim açılarının kaydırılarak birbirinin devamı olan 5 ayrı fotoğraf olarak panoramik yöntem ile çekilen ve davalı tarafından izinsiz kullanıldığı ileri sürülen fotoğrafın estetik niteliği haiz güzel sanat eseri olduğu” tespitlerine yer verilmiştir.
Güzel sanat eserlerinin ayırıcı vasfı bedi nitelikte (unique) olmasıdır. Yargıtay 2013 tarihli bir kararında bu özelliği şöyle belirlemiştir: “Davaya konu bina dışında davacı mimar tarafından aynı yerde, aynı mimari proje uygulanarak inşa edilen başka binaların da bulunduğu anlaşılmaktadır. Oysa, genel olarak güzel sanat eserlerinin özelliği bunların tek olmalarından kaynaklanmaktadır. Dava konusu konut ise tek olmayıp, aynı yerde benzer şekilde inşa edilen konutlardan birisidir. Bu durumun 5846 sayılı FSEK 4/3. maddesi uyarınca “estetik nitelik” yönünden yapılacak değerlendirmede özellikle dikkate alınması zorunlu olup, aynı şekilde inşa edilmiş̧ konutlardan oluşan mimari yapılar topluluğunun bir bütün olarak estetik değere sahip güzel sanat eseri sayılıp sayılmayacağı ya da dava konusu konutu diğerlerinden farklı ve eşsiz kılacak bir estetik niteliğin bulunup bulunmadığı gibi hususların bilirkişilerce tartışılıp değerlendirilmesi gerekir. Şüphesiz bu değerlendirme yapılırken de bütün mimari yapıların az veya çok projeyi yapan mimarın özelliğini taşıdığı, fakat bir mimari yapının her şeyden önce fonksiyonel olarak belirli ihtiyaçları karşılamak zorunda olduğu ve bu zorunluluk mimarın serbest yaratma imkanlarını kısıtlayacağından, yapının estetik niteliğinin de ona göre irdelenmesi gerekeceği bilirkişilerce göz ardı edilmemelidir”.
Bir eser, örneğin bir fotoğrafın hukuki açıdan çift karakterli sayılmasına engel de yoktur. Örneğin elektron mikroskobu altında hücre çalışmalarından elde edilen fotoğraflar bir yandan bilimsel ve teknik nitelikleri nedeniyle ilmi eser sayılırken, diğer yandan mikro ölçekte bazı görsel özellikleri tespit etmesi nedeniyle bundan bağımsız olarak güzel sanat eseri kabul edilebilir. Böylece esere hem bilimsel hem de estetik değer katan hususiyet bir arada olur. Son halde sahibinin hususiyeti, bilimsel çalışma içinde bağımsız estetik değeri ortaya çıkaran fikri çabada görülür.
Eser sahibinin hangi korumadan yararlanacağı ise tipik hakların yarışması konusudur. Bir fotoğraf üzerinde onun güzel sanat eseri olduğuna dayanan iddialar karşısında hususiyetin estetik değer bakımından araştırılması gerekir. Yargıtay kararları bu yöndedir. Bu, fotoğrafta estetik değerin bulunup bulunmadığı, varsa bunun neden ibaret olduğu sorunudur.
Hususiyet, sanat eserlerinde olduğu gibi, ilmi eserlerde de bulunması gereken bir özelliktir. Bir ilmi eserdeki bilimsel ve teknik nitelik, eser sahibinin ona kattığı hususiyetin yoğunluğu ile paralel bir şekilde artar. İnsanın estetik duygusuna hitap eden bir fotoğraf eseri onun hususiyetini yansıttığı ve güzel sanat eseri olarak korunduğu gibi, bir maddenin hazırlanan çok özel şartlar altında belli ısıya maruz kaldığında nasıl şekil değiştirdiğini tespit eden deneysel bir fotoğraf da aynı şekilde, fakat bir bilimsel eser olarak korunur.
Bu noktada, görmeye, işitmeye ve düşünmeye hitap eden farklı eserlerde hususiyetin hangi yoğunlukta olduğunun ancak bu duyu veya yeteneklerle algılanabileceği göz önüne alınmalıdır. Bir mimarın, bir projeden ileride bir güzel sanat eserinin inşa edileceğini önceden ‘görebilmesi’, bir fotoğraf sanatçısının yakalanması güç bir karenin hangi mesajları içerdiğini yorumlayabilmesi o kimsenin soyut olanı görebilme yeteneği ile açıklanabilir. Birinci örnek, projenin estetik niteliğe sahip olduğu anlamına gelmez. İkisi de ilmi açıdan aynı nitelikte olan makine projesi ile mimari avan proje arasındaki maddi değer farkı, ikincisinin aynı zamanda güzel sanat eseri niteliğindeki bir mimari yapı tasarımına ilişkin olmasından kaynaklanabilir.
Farklı eser türlerinde hususiyetin hangi noktalarda ‘gizli’ olduğu ancak uzmanı tarafından belirlenebilir. Örneğin güzel sanat eserlerinde uzman, sahibinin hususiyeti ile şekillenen estetik unsurları belirler. Sıradan bir izleyici ise, estetik nitelik taşıyan bir eserdeki güzel sanat unsurlarını ayıklamaktan ziyade, genellikle yüzeysel bir bakış açısıyla izlemenin keyfini ve zevkini aramaya ve bulmaya, kısacası, eserden yararlanmaya daha yatkındır. Ancak uygulamada birçok örnekte alan uzmanlarının, telif hukuku ilkelerine uygun görüş oluştururken problem yaşadığı görülmektedir. Yargıtay’ın yukarıda değinilen kararı da uzman ve bilirkişilerin görüşlerini inşa edecekleri hukuki zemin konusunda mahkemenin yönlendirmesine ne denli ihtiyaç duyduklarının bir ifadesidir. Bu nedenle mahkemenin, görevlendirdiği teknik bilirkişiden hangi çalışmayı yapması gerektiği ve hangi sorularına cevap beklediğini açıkça belirtilmelidir Böyle olmadığı hallerde teknik bilirkişilerin varsa heyetteki hukukçu bilirkişiyle daha nitelikli bir işbirliği içinde hareket etmesi hayati derecede önemlidir.
Mimari eserler bakımından hususiyet, inşa edilen yapının herkes tarafından görülebilir genel görünümünde aranır. Bu, genellikle dış, bazı hallerde ise iç biçimlendirmeyle ilgili olabilir. Bu açıdan ortalama bir izleyici dikkate alınır. Ancak bu durum, eserdeki hususiyetin ne olduğunun teknik olarak herkes tarafından yorumlanabileceği ve belirlenebileceği anlamına gelmez. Uzman, hususiyet ve güzel sanat eserleri bakımından estetik unsurları farklı izleyiciler için analiz ederken, sıradan izleyici değerlendirmeyi sadece kendi bakış açısı ile yapar.
Estetik niteliğe sahip olmadığı için güzel sanat eseri olarak korunmayan bir eser gerek telif hukukundaki farklı koruma mekanizmaları, gerek tasarım hukuku gibi özel veya gerekse haksız rekabet hukuku gibi genel hükümlere göre yine korunabilir.
Comments 163