Ne Oldu?
Kovid-19 salgını nedeniyle bazı eski dünya liderleri ve Nobel ödüllü bilim insanları, Kovid-19 salgınının önlenmesi ve tedavisi için fikri mülkiyet haklarının, salgın kontrol edilinceye kadar askıya alınması için ABD hükümetine çağrıda bulundu bkz. (Link) Hindistan ve Güney Afrika ise Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) nezdinde girişimde bulunarak 5 Mayıs Çarşamba günü konunun görüşülmesini sağladı. Seksenden fazla ülke, DTÖ/TRIPS anlaşmasından kaynaklı fikri mülkiyet haklarının Kovid-19 salgınıyla sınırlı olarak askıya alınması yönündeki öneriye destek verdi. Beklenmedik şekilde bu kervana Biden hükümeti liderliğinde ABD’de de katıldı ve kriz patladı.
Fikri mülkiyet sahibi büyük ilaç firmaları öneriye karşı çıkıyor. Almanya da bu blokta yer alıyor. AB ise ikircikli bir dil kullanmayı sürdürdü. Haziran başında AB, önerisini DTÖ’ye sundu. (Link) AB, fikri mülkiyet haklarının askıya alınması yerine lojistiğin desteklenerek ticari engellerin kaldırılması ve üretimi artırarak aşı arzının çoğaltılması önerisini getirdi. İlave olarak TRIPS’te öngörülen patentte zorunlu lisans uygulamasının kolaylaştırılmasını önerdi.
İlaca Hukuki Abluka
Patentli ürünlerin üretimi için patent sahiplerinin iznine ihtiyaç var. Sözgelimi bir cep telefonunda binlerce patent var ve patent temizliği yapılmadan cep telefonunu üretmeniz mümkün değil. Patentlerin çok azı cep telefonu firmasına ait; diğerleri için lisanslama yapılıyor. Sağlıkla ilgili eczacılık ürünleri, yani ilaçlar da patente tabi. Üstelik bu kural, DTÖ/TRIPS anlaşmasıyla dünyanın neredeyse genelinde geçerli. Yani günümüzde ilaç üretimi “hukuki abluka” altında. Tarlada patates yetiştirir gibi üretim yapamazsınız. Dahası, ıslahçı hakları kapsamında patatesler bile koruma altında.
Hindistan, Brezilya, Arjantin ve Türkiye gibi ülkeler, kamu sağlığı gerekçesiyle ilaçları patent dışında tutuyordu. Fakat 1995 yılında DTÖ/TRIPS Anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle bu ülkeler, gelişmiş ülkelerin zorlamasıyla ilaçları patent kapsamına almak zorunda kaldı. Gerekçe; ilaçta inovasyon.
Aşı Üretimi Yapmak İsteyen Ülkelerin Elinde Hangi Hukuki Araçlar Var?
Kovid-19 salgını karşısında dünya çapında aşı üretiminin yaygınlaşması acil bir ihtiyaç. Patentli bir aşının üretimi için patent sahibi şirketten izin alınmalı. Bu izin koparılamadığı sürece patentli bir ürünü üretmeniz mümkün değil. İzin alın o zaman diyebilirsiniz. O kadar kolay değil. Tekelleşme ve insanın sonsuz kazanç arzusu pratikte bunu engelliyor. Geriye tek yol kalıyor; zorunlu lisans uygulaması (Bu konuda şu açıklamama bkz. (Link) DTÖ/TRIPS Anlaşması çerçevesinde üye ülkeler kamu sağlığı gerekçesiyle zorunlu lisans uygulamasına gidebilir. Hatta ilaç üretim kapasitesi bulunmayan başkaca ülkelerdeki sağlık sorunları için bile zorunlu lisans kararı verilebilir. Böylece bir ülke, başka bir ülkenin ihtiyacı için ihracat maksatlı zorunlu lisans uygulaması yapabilir.
Zorunlu lisans çok konuşulan, fakat uygulan(a)mayan bir yol. Yani zorunlu lisans uygulaması kâğıt üzerinde geçerli. Çünkü bu yola giren ülkeleri “diplomatik kriz” bekliyor. Neden mi? Gelişmiş ülkelerin menfaatleri, az gelişmiş veya gelişmekte olan bir ülkedeki “sağlık krizinin” üstünde tutuluyor. Böylece aslında uluslararası anlaşmaların izin verdiği hukuki bir araç uygulamaya konulamıyor.
Hindistan ve Güney Afrika, tam da bu nedenle DTÖ nezdinde girişimlerde bulunarak “yeni bir yol” deniyor; üye ülkelerin TRIPS’ten kaynaklı yükümlülüklerinin, Kovid-19 salgınının önlenmesi ve tedavisi için ihtiyaç duyulacak süre kadar ilaçlarda fikri mülkiyet haklarının askıya alınması. AB, son dakika hamlesiyle zorunlu lisans uygulamasını kolaylaştıralım diyor. Biz bu filmi, 2001 Doha Deklarasyonuyla başlayan ve 2013’te TRIPS 31bis değişikliğiyle sonuçlanan süreçte izlemiştik. O kadar çok konuşulup mürekkep akıtıldıktan sonra sonuç ne mi oldu? Tam bir fiyasko. Dağ fare doğurdu. İlaç üretim kapasitesi bulunmayan ülkelere ihracat maksatlı zorunlu lisansın önü kâğıt üzerinde açılmıştı. Fakat sadece bir kez (Kanada’dan Ruanda’ya ihracat) uygulanabildi. Çünkü diplomatik krizin yanında hukuken uygulanabilir bir sistemin kurgulanmaması da zorunlu lisansın önünde başka bir engel.
Hukuki Abluka Kalkar mı?
Aşı üretiminin yaygınlaşmasının önündeki hukuki abluka kalkar mı? Hiç kolay değil. Çünkü 164 üyeli DTÖ’den bu kararın çıkması olası görülmüyor. Haziran başında AB’nin yaptığı öneri, öngörümüzü destekleyen bir hamle. Sonucu hep birlikte göreceğiz.
Abluka kalkmasa bile bu tartışma “iyi şeylere” gebe gibi duruyor. Belki pratikte çalış(tırıl)mayan zorunlu lisans mekanizmasından farklı olarak DTÖ nezdinde ilaçlar için bu sefer “çalışan bir mekanizma” kurulur. Bir züğürt tesellisi de olsa şu notu düşelim; hiç olmazsa bu tartışma insan hayatının, paranın önünde olması gerektiğini hatırlattığı için değerli.
Biz aşıya veya ilaca erişim sorununu Kovid-19 vesilesiyle hissediyoruz; ama dünyanın bir kesimi bu sorunu her gün yaşıyor, hem de bizim hayal edemeyeceğimiz kadar yoğun bir şekilde.
Hukuki Engel Kalkarsa Aşı Üretimi Yaygınlaşır mı?
Hukuki engellerin yanında aşı üretiminin yaygınlaşmasının önünde tecrübesizlik ve kapasite yetersizliği gibi engeller de bulunuyor. Nitekim fikri mülkiyet sahibi firmalar bunu öne sürüyor. Bu tez, en azından (Türkiye’nin de içinde bulunduğu) bazı ülkeler için pek de geçerli değil. Nitekim daha şimdiden Mısır, Fas, Pakistan ve Endonezya gibi ülkeler, izin verilmesi halinde üretim yapabileceklerini açıkladılar.
Sorun Sadece Aşı mı?
Dünya çapında aşının yaygınlaşmasıyla Kovid-19 salgını belki baskılanabilecek, ama mücadelenin bir sonraki halkasında tedavi edici ilaçları konuşuyor olacağız. Aşılara benzer şekilde ilaç üretiminin önünde de patent, veri imtiyazı ve ek koruma sertifikası gibi fikri mülkiyet hakları engel olarak duruyor. İşte DTÖ’ye sunulan sözünü ettiğimiz önerge bu senaryoyu da kapsıyor ve bu açıdan da çok değerli.
Comments 365