Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de fikirlerin bizatihi kendisi telif hukuku ile korunmaz. 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) ile tanınan yasal koruma fikirlere değil, fikirlerin ifade şekline (expression of the ideas) hasredilmiştir.
Bu husus, öğretide benimsendiği gibi uluslararası metinlerde de kabul görmüştür. Sözgelimi, TRIPS 9/II maddesinde; “Telif hakkının korunması fikirleri, usulleri, işletme yöntemlerini veya buna benzer matematiksel kavramları değil, ifadeleri kapsayacaktır” düzenlemesine yer verilmiştir. Buna göre, camdan bir binanın nasıl yapıldığı veya bitkisel bir ilacın hangi hastalıklara iyi geldiği yönündeki fikirler telif korumasından yararlanamaz.
Diğer yandan teknik bir probleme çözüm getiren fikirlerin ise buluş olarak nitelendirilip patent mevzuatı ile korunması mümkündür. Teknik probleme ilişkin olmayan sözgelimi, matematik formülleri, oyun metotları vb. konulardaki fikirler ise patent korumasından da yararlanamaz. Özetle teknik problemleri çözen insan fikirleri (patent koruması) hariç olmak üzere, fikirler hiç kimsenin tekeline bırakılamaz. Bu nedenle hangi fikri hak ile hangi konuların korunduğu büyük önem taşımaktadır.
Yargıtay içtihatlarında da fikirlerin korunamayacağı kabul edilmektedir. Konuya ilişkin Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin GATA kararı olarak bilinen 02.04.2014 tarih ve 2010/13596E. 2012/5094K. sayılı kararında; bir bilimsel çalışma ile ilgili verilerin, konu, yöntem, olgu ve sonuçların FSEK kapsamında korunamayacağı açıkça hüküm altına alınmıştır. Yine 09.07.2013 tarih ve 2011/12577E. 2013/13823K sayılı ilke kararında da benzer şekilde fikrin korunmayacağı, ancak fikrin ifade ediliş şeklinin, yani ifade tarzının korunacağı, hatta fikri hak korumasının hangi biçimde açıklandığına bakılmaksızın korumanın fikir, usul, yöntem, işletme metodu, kavram, prensip, buluş ve keşifleri kapsamayacağı belirtilmiştir.
Tartışmalı bir başka konu ise telif hukukunda mealen alıntı kavramıdır. Burada başkasına ait bir eserden doğrudan bir alıntı yerine eserdeki fikirlerden dolaylı bir şekilde yararlanmadan bahsedilmektedir. Alıntı yapılan eserdeki fikrin ve bilginin kendisi olup, fikrin ifade ediliş tarzı değildir. Dolayısıyla yukarıdaki bilgiler ışığında değerlendirildiğinde fikirlerden bu şekilde dolaylı alıntı yapılmasının FSEK kapsamında telif ihlali oluşturması mümkün değildir.
Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 03.03.2016 tarih ve 2015/5510E, 2016/2404K. sayılı kararında mealen alıntı yapıldığı iddiasıyla yerel mahkemenin verdiği karar bu nedenle bozulmuştur. Yargıtay bozma ilamında, taraflara ait eserlerin karşılaştırılması sonucu sekiz adet bitki çeşidi ile ilgili olarak davacı eserinden davalıların mealen alıntı yaptıkları sonucuna varılarak FSEK’te temeli bulunmayan mealen alıntı yapıldığından hareketle davanın kabul edilmesinin doğru olmadığı belirtilmiştir.
Yargıtay’ın önüne gelen bu uyuşmazlıkta davacı, eserinde bazı bitkilerin, bazı hastalıklara iyi geldiğini kamuoyuna ilk kendisinin duyurduğunu, davalının da ifadeleri değiştirmek suretiyle bu bilgileri kendi eserine alıntı yaptığı iddia edilmiştir. Yerel mahkeme, davalı tarafın bu eylemini mealen alıntı yapıldığı gerekçesiyle telif ihlali olarak nitelendirmiştir. Yargıtay ise davacının sırf kitabındaki bilgi ve bulguların farklı bir tarzda ve farklı cümlelerle alıntı yapıldığına dair böyle bir iddianın telif hukuku ile korunamayacağını, mealen alıntı olarak adlandırılan böyle bir gerekçenin telif hukukunda temelinin bulunmadığını belirtmiştir.
Özetle, FSEK anlamında bir hak ihlalinin olabilmesi için, mealen değil doğrudan bir kopyalamanın gerçekleşmesi gerekmektedir. Ancak burada dikkate edilmesi gereken bir başka önemli husus, birden fazla eser sahibinin birbirinden bağımsız bir şekilde aynı sonuca varmış olmaları ihtimalidir. Bu durumda aynı sonuca ulaşan kişilerden birinin, diğerinin eseri üzerinde bir hak iddia etmesi mümkün değildir. Böyle bir ihtimalde her iki tarafın eseri de korumadan yararlanacaktır. Bu yönüyle FSEK koruması patent, faydalı model ve tasarım gibi tescile tabi sınaî mülkiyet haklarından ayrılmaktadır.
Şunu da belirtelim ki edebi eserler ile bilimsel eserlerin koruma kapsamı farklılaşır. Şöyle ki bir roman veya hikâyede olay örgüsü gibi içeriğe ilişkin unsurlar da korunur; buna karşılık bilimsel eserlerde koruma kural olarak şekle ilişkindir ve ileri sürülen fikirler korunmaz.
Bir diğer husus da herkesçe bilinen bilgi ve bulguların dile getirilmesinin telif ihlali olarak nitelendirilemeyeceğidir. Bu nedenle herkesçe bilinen konularda doğrudan ya da dolaylı atfa dahi ihtiyaç bulunmamaktadır.
Sonuç olarak, telif hukukunda asıl olan bilginin ve fikrin değil ifade tarzının korunmasıdır. Bu bağlamda mealen alıntı kavramının da zikredilen Yargıtay kararında olduğu gibi telif hukukunda bir temelinin bulunmadığına dair içtihat isabetli olup, öğreti ve yasalara uygun düşmektedir.