Ülkemizde hem 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nu ile getirilen yenilik ve değişiklikler, hem de 5607 sayılı Kaçakçılık Kanunu ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu kapsamında el konulan taklit ürünlerle ilgili özellikle 2013-2017 yılları arası ve sonrasında önemli değişiklikler yaşanmıştır. Bu makalemin konusu olan kısa adıyla “TASİŞ”, resmi adıyla Tasfiye Hizmetleri (İşleri) Genel Müdürlüğü olarak adlandırılan bu kurum ile ilgili de yapmış olduğu taklit markalı ürün satışları ile alakalı, marka hakkı sahiplerini ilgilendiren önemli bazı değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Yapılan bu değişikliklerle marka hakkı sahiplerinin haklarını ne derecede korunduğu veya ihlal edilir nitelikte olup olmadığının takdirini sizlere bırakıyorum.
“TASİŞ”, kuruluşu itibariyle Tasfiye İşleri Döner Sermaye İşletmeleri Genel Müdürlüğü adı ile 24.05.1984 tarihinde 3007 sayılı Kanunla Maliye ve Gümrük Bakanlığına bağlı olarak kurulmuş olup, 178 sayılı KHK’nın 17. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının ana hizmet birimi haline gelmiş, daha sonra 5622 sayılı Kanunla da Gümrük Müsteşarlığına bağlanmıştır. 640 sayılı Gümrük ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK ile Tasfiye Hizmetleri Genel Müdürlüğü adıyla yeniden yapılandırılmış olup, 649 sayılı KHK ile de yeni yetki ve görevler verilmiştir. 25/06/2013 tarih ve 28688 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik ise, 4458 sayılı Gümrük Kanunu, 5607 sayılı Kaçakçılık Kanunu ile 3/6/2011 tarihli ve 640 sayılı KHK hükümlerini dayanak almış olup, amacı gümrük idarelerince işletilmekte olan geçici depolama yeri, antrepo ve ambarlara eşya alınması, muhafazası, teslimi ile tasfiyelik hale gelmiş eşyanın tasfiyesine ilişkin usul ve esasları belirlemektir.
TASİŞ’in çalışma mantığını kısaca şöyle izah edebiliriz; Kaçakçılık Kanunu, Gümrük Kanunu ve diğer mevzuat hükümleri gereği verilen müsadere cezalarına ilişkin devletin el koyduğu markalı ve markasız her cins ve türden ürünle ilgili müsadere, tasfiye ve satış işlemini gerçekleştirmesidir. Şimdi bu noktaya kadar haliyle “ne var bunda, resmi bir kurum, kanun ve yönetmelikler çerçevesinde müsadere ve satış işlemi” yapıyor diyebilirsiniz. Ancak bu buz dağının bir de görünmeyen bir yüzü var. TASİŞ, Gümrük Kanunu’nun 57. maddesi ve Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 30. maddesine istinaden suç sayılan ve el koyduğu taklit markalı ürünlerle bir yandan mücadele verirken öte yandan Kaçakçılık Kanunu’na ve Gümrük Kanunu’na göre el konulan taklit markalı ürünleri Türkiye’nin beş noktasında bulunan fiziki mağazaları ile elektronik ihale sistemi aracılığıyla, “kamu sağlığına aykırı olmamaları” ve “marka hakkı sahiplerinin itirazı” olmaması durumunda satışa sunmaktadır. Bu ihaleler sonucunda ihaleye katılan ve ihale şartlarını yerine getiren herkes “devlet faturalı” taklit markalı ürünlere sahip olup ve genel itibariyle ticari maksatlı olarak iç piyasaya sürmektedir.
Konuyla ilgili TASİŞ’ingüncel e-ihale ile satışa sunduğu bazı markalı ürünlere şu linkden ulaşılabilir. (Link)
Ülkemizde sınai mülkiyet suçlarında sadece markalar bakımından cezai yaptırım bulunmaktadır. Bu yaptırımda ancak marka sahibinin, markasının ülkemizde tescilli olması ve bu tescile dayalı bir şikayetinin olmasına bağlıdır. Ticaret Bakanlığına bağlı Türkiye’nin tüm gümrük birimlerinde Gümrük Kanunu 57 ve ilgili maddeleri gereği şikayet üzerine taklit markalı ürünlere hak sahiplerinin ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarına yapacakları şikayet üzerine el konulmakta ve bu ürünler ceza veya hukuk yargılaması sonrasında imha edilmektedir. Gümrük Kanunu çerçevesinde marka hakkı sahiplerine tanınan kısa adıyla EK-13 resmi adıyla Fikri ve Sınai Hakların Gümrüklerde Korunmasına İlişkin E-Başvuru sistemiyle, marka hakkı sahipleri Türkiye’nin herhangi bir gümrüğünde re’sen durdurulan taklit markalı ürünlerle ilgili, işlemi gerçekleştiren gümrük idaresince sisteme daha önce yine hak sahipleri tarafından tanınan hakları neticesinde bilgilendirilmekte ve o işlemle ilgili şikayet hakkını kullanabilmektedir. TASİŞ sisteminde ise, 2014 yılı öncesi ve 2015 yılına kadar marka hakkı sahipleri bu kurumun yapmış olduğu ve Kaçakçılıka Mücadele Kanunu neticesinde el konulan taklit markalı ürünlerle alakalı satış işlemlerinden haberdar olamıyor ve bu ürünlerin piyasaya çıkışına engel olunamıyordu.
Konuyla alakalı 2014 yılında çıkan haberlere şu linklerden ulaşılabilir.
TASİŞ’tenihale ile satın alınan ve iç piyasada satılan bu tür taklit markalı ürünlerle ilgili ticaret yapan şahısların, şikayet üzerine 2017 yılı öncesi 556 sayılı KHK’nın 61/A maddesi uyarınca, 2017 yılı sonrası Sınai Mülkiyet Kanunu 30. maddeleri uyarınca haklarında işlem yapılır ve ceza davaları açılır. Bu davalarda sanıkların ileri sürdükleri savunma olan “bu ürünlerin TASİŞ’ten alındığı ve faturalı” olduğu gerçeği karşısında mahkemelerin mahkumiyet hükmü verdiğini de belirtmekte fayda var. Marka hakkı sahipleri ile taklit markalı ürünleri TASİŞ’ten satın alan kişi veya kurumların hem ceza hem de hukuk davalarında karşı karşıya gelmelerinden ve bu ürünleri satın alan kişilerin mahkumiyetleri sonrasında durumun ciddiyeti anlaşılır hale gelmiştir. Bir çok kişi veya kurum devletten satın almış olduğu faturalı ürünlerin yasal olduğunu düşünmekte ve tekrar satışında herhangi bir sakınca görmemektedir. Lakin marka hakkı sahiplerinin yukarıda da bahsettiğimiz hakları neticesinde işyerlerinde yapılan baskınlar neticesinde, bu ürünler toplatılmakta ve sanık durumuna düşen bu kişiler aslında bir taraftan mağduriyet yaşamaktadır. Devlet ihalesiyle satın aldıkları ürünlere şikayet neticesinde işyerlerinde el konulmakta ve bu ürünler yargılama sonunda imha edilmektedir. Bunun yanı sıra bu kişiler marka hakkı sahipleri ile uzlaşmak istediklerinde ise yüksek tazminatlar ödemektedirler.
Tüm bu gelişmelerin neticesinde, Bakanlık yetkilileri ile iletişime geçen marka hakkı sahipleri bu durumdan ötürü hem kendi mağduriyetlerinin önüne geçilmesi hem de taklit markalı ürünlerle ilgili sorunların çözümüne yönelik yazışmalar ve toplantılar gerçekleştirilmiş ve bu süreç sonunda 2015 yılından itibaren TASİŞ, hak sahiplerine fikri ve sınai mülkiyet haklarını kurum nezdinde kayıt ettirme hakkı vermiştir. Bu hak ile marka hakkı sahiplerine, ilgili TASİŞ birimlerden yapılacak olan ihalelerde satışa çıkarılacak taklit markalı ürünlerin bilgileri posta kanalıyla verilmeye başlanmıştır. Bu kapsamda TASİŞ,hak sahiplerini bilgilendirmiş ve hak sahiplerine tanınan şikayet süreci içerisinde harekete geçtiği durumlarda taklit ürünlerin tasfiye ile satışının önüne geçilmiştir. Her ne kadar o dönem için önemli bir gelişme olsa da, hak sahiplerinin marka hakkı ihlallerinin tam anlamıyla önüne geçilememiştir. Hem bakanlık yetkilileri ile marka hakkı sahiplerinin görüşmeleri hem de 2016-2017 yılları arasında, AB ile Türkiye arasında ortaklaşa gerçekleştirilen “Fikri ve Sınai Hakların Gümrüklerde Korunması Projesi” toplantılarının da sonucunda, 12 Temmuz 2017 tarihinde Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün yürürlüğe koyduğu yeni bir düzenleme ile, tüm TASİŞ birimlerine, hak sahiplerinin Gümrükler Genel Müdürlüğü nezdinde yapmış olduğu EK-13 sistemi koruma başvurularına erişim imkanı sağlanmıştır. Bu düzenleme ile birlikte artık hak sahipleri ihale satışlarından önce bilgilendirme hakkına sahip olacak ve şikayet haklarını kullanabilecektir.
Bu düzenlemeler neticesinde marka hakkı sahiplerinin taklitle mücadele konusunda elinin güçlendiğini söyleyebiliriz. Yukarıda sözünü ettiğimiz haklar ile devlet ve marka hakkı sahiplerinin işbirliği önceki dönemlere nazaran kuvvetlenmiştir. TASİŞ’in yeni dönemde tanımış olduğu haklar neticesinde, taklit ürünlerin ticaretini yapan kişilerin Kaçakçılık Kanunu gereği el konulan ürünlerine, marka hakkı sahiplerinin de önceden bilgilendirilmesi ve de şikayetleri üzerine Sınai Mülkiyet Kanunu gereği ayrı bir soruşturma açılıp, her iki suç içinde ayrı ayrı cezalandırılması daha etkin bir şekilde sağlanabilmektedir. Gümrüklerden yapılan bildirimlere ek olarak TASİŞ’tenyapılacak bildirimler sayesinde, marka hakkı sahiplerinin taklitle mücadelede etkinliği daha da artıracaktır.
Bu konudaki düşüncem, her ne kadar marka hakkı sahipleri TASİŞ tarafından taklit markalı ürün satış ihalesi gerçekleştirilmeden önce bilgilendiriliyor olsa da, bu ürünleri satın almayı planlayan kişi ve kurumlarada ihale ilanlarında “satışı gerçekleştirilen bu ürünlerin Sınai Mülkiyet Kanunu ve diğer kanunlarda belirtilen fikri ve sınai mülkiyet haklarını ihlal edebilir nitelikte olduğu ve satın alma durumunda ceza veya hukuki süreçlerle karşı karşıya kalınabileceği” şeklinde bir uyarı yapılabilmelidir. Bu sayede, marka hakkı sahiplerinin ihale sürecinde şikayet sürecini kaçırması veyahut erişememe durumu olsa bile, o ürünlerin satın alan kişi veya kurumlar ile daha sonra ticaret alanında karşı karşıya gelmeleri önlenmiş olacaktır. Bu ön uyarı bildiriminin caydırıcı olduğunu düşünmekle birlikte, devletin adli makam ve birimlerinin çelişkili işlem ve yargılamalarının da önüne geçecektir.
Comments 9