Marka

Davacının ismi ve hizmet markası “Atılım” ile davalının ticaret unvanının ayırt edici unsuru olan “Atılım” arasında iltibas değerlendirmesi yapıldığında; hem ayırt edici işaretler hem de hizmetler aynı olduğuna göre iltibasın varlığı açıktır. Taraflar arasında rekabetin varlığı, davalının sonradan tescil ettirdiği ticaret unvanındaki ibarenin davacının tescilsiz markasına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğu belirgindir. Marka tescil tarihinden önce “Atılım” ibaresinin davacının üniversite ismi ve tescilsiz marka kullanım öncelik hakkına tecavüzün varlığı nedeniyle de, davalının ticaret unvanından “Atılım” ibaresinin terkini gerekir.

HGK, 12.12.2007, E. 2007/11-965, K. 2007/961

Davalı adına 09 ve 16 sınıfa giren emtia için tescilli bulunan Kapı Pencere ve Pencere markalarının, özel bir zihni çabaya mahal bırakmadan, mal ile sıkı ilişki sebebiyle malın belirli bir özelliğine ve çıkartılan dergi ve ağırlıklı olarak kapı ve pencere ürünlerini tanıtmaya yönelik olduğu, derginin cins ve çeşit amacını göstermeye yönelik esas unsur olarak kullanıldığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla söz konusu markaların MarKHK’da mutlak red sebeplerinin düzenlendiği md7/l-c bendi kapsamında bulundukları ve davalı adına tescilinin mümkün bulunmadığından söz konusu markalar hükümüz kılınmalıdır.

HGK, 24.12.2008, E. 2008/11-775, K. 2008/753

Uyuşmazlık, davalı markasının tescil başvurusunun yapıldığı 18.10.2001 tarihinde henüz Türkiye’de marka tescili ve markasal kullanımı olmayan davacının, kötü niyet iddiasına dayalı olarak davalı markasının hükümsüzlüğünü isteyip isteyemeyeceğine ilişkindir. MarKHK’nın 35/1. maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olması karşısında, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nin amacına uygundur. Bu husus anılan KHK’nın 42. maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nın 2. maddesi uyarınca kötü niyet korunmayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nin ruhuna da uygundur.

HGK, 16.07.2008, E. 2008/11-501, K. 2008/507

MarKHK’nın 14. maddesi kullanma zorunluluğu bakımından iki farklı olasılığı düzenlemiştir. Bunlardan birincisi, markanın tescilinden itibaren markanın beş yıl süreyle ciddi şekilde kullanılmaması; diğeri ise ciddi kullanıma beş yıl boyunca kesintisiz ara verilmesi halidir. Anılan beş yıllık süreye hoşgörü süresi denmektedir. Zira bu sürenin aşılmaması halinde, marka sahibinin markasını kullanmaması herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacak, yani marka hükümüz kılınmayacaktır.

Türk Patent nezdinde tescilli ve tanınmışlık düzeyine ulaşmış markalar da MarKHK’nın 14. ve 42. maddeleri uyarınca kullanılmayan mal veya hizmetler bakımından kısmen iptal edilebilir. Başka bir deyişle, kullanmama nedeniyle hükümsüzlük ile tanınmış markanın koruma kapsamını belirlemek iki farklı şeydir. Bu kapsamda tanınmış markayı oluşturan işaretin aynı ya da benzeri hakkında kısmi hükümsüzlük kapsamında kalan mal ve hizmetler için ileride bir başkası tarafından marka başvurusunda bulunulması veya kullanılması halinde, somut uyuşmazlığın özellikleri gözetilerek tanınmış markanın farklı mal ve hizmetler bakımından üçüncü kişi adına tescilinin mümkün olup olmayacağı ya da üçüncü kişi kullanımının, tanınmış marka sahibinin marka hakkı korumasının kapsamında sayılıp sayılamayacağı hususu, başvuru esnasında Türk Patent tarafından veya dava yoluyla da mahkemelerce incelenecek bir husustur.

HGK, 09.02.2011, E. 2010/11-695, K. 2011/47

MarKHK’nın “Marka Tescilinde Red İçin Mutlak Nedenler” başlıklı 7. maddesinin 22.06.2004 tarih ve 5194 sayılı Kanun ile değişikliğinden önceki 7/1-(b) bendine göre, “aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar aynı olan markalar tescil edilemez”. Aynı KHK’nin 7/son fıkrasına göre de “bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanmış ise (b), (c) ve (d) bentlerine göre tescili reddedilemez. Yine 42/son fıkrası uyarınca da, “bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar ve hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanmış ise 7. maddenin (b), (c) ve (d) bentlerine göre tescili hükümsüz sayılamaz”.

Davalının adına tescilli, davacının ICEBERG markası ile benzerlik gösteren “Şekil+ICE BOYS” markasının 23.05.2000 tarihinde tescil edildiği dikkate alındığında, tescil tarihi itibariyle yürürlükte bulunan MarKHK.nın 7/son madde (5194 Sayılı Kanun ile değişiklik öncesi) hükmüne göre, bir marka, tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mal veya hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanmışsa (b), (c), (d) bentlerine göre tescili reddedilemeyeceği gibi hükümsüz de kılınamaz.

Başvuru konusu işaretin aynısı veya benzerinin bir başkası adına marka olarak tescilli olmasına rağmen kullanıldığı mal veya hizmetlerle ilgili olarak yaygın bir coğrafi çevrede etkin olacak şekilde ve yoğun bir reklam kampanyası eşliğinde, uzun süre kullanılması sonucunda anılan işaretin mal ve hizmetin potansiyel alıcıları nezdinde karışıklığa yol açmayacak derecede bilinmesi ve piyasanın da mükerrer markaların varlığına karşın bu durumdan rahatsızlık duymayacağının davalı tarafça kanıtlanması gerekir. Bu yolla tescil olunabilecek bir marka tüm Türkiye çapında koruma elde edeceğinden, MarKHK’nın 7/son maddesinden yararlanacak başvuru sahibinin aynı KHK’nin 7/1–(b) bendi uyarınca tescil engeli olan bir işarete Türkiye’de kullanımla ayırt edicilik niteliği kazandırması zorunludur.

HGK, 29.04.2011, E. 2011/11-9, K. 2011/249

Aynı tür emtia için daha önceden davacı Deutsche Telekom AG adına tescilli 1995/164699 sayılı “T+ nokta işaretleri”nden oluşan markası ve yine aynı emtia için aynı harf ve noktalama işaretleri ile birlikte tescil edilmiş çok sayıda kelimelerden oluşan markalarının varlığı karşısında, bu kez tescil başvurusuna konu edilen “.T… MOTION.” işaretinin de aynı ürünler bakımından dava dışı şirkete (Siemens AG) ait “MOTION” markasından ayırt edici niteliği sahip olduğunun ve ürünlerin alıcılarının iltibas suretiyle yanıltılmalarının söz konusu olamayacağının kabulü gerekir. Bu durumda da aynı MarKHK’nın 7/son maddesindeki kullanımla ayırt edicilik vasfının gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun somut uyuşmazlık bakımından incelenmesine gerek yoktur.

Her iki davada dayanılan, ‘T’ ibaresinin ayırt edici nitelik kazandığına dair iddia yönünden taraflar arasında görülen ve kesinleşen önceki davada, “esaslı unsur ‘T’ işaretinin markaya, davacıya ait ürünlerin başka işletmelerin ürünlerinden ayırt edici özellik kattığı, ‘T‘ ibaresinin davacının muhtelif markalarında kullanımı sonucunda ayırt edici hale geldiği” yönündeki mahkeme kararı kesinleşmiştir. Artık bu maddi olgunun yanlar arasında kesin hüküm olmasa da güçlü delil niteliğini aldığı hususu yadsınamaz. O halde, yanlar arasında güçlü delil niteliği kazanan söz konusu mahkeme kararı göz önünde tutularak, davanın kabulüne karar verilmesi zorunludur.

HGK, 25.11.2009, E. 2009/11-386, K. 2009/555

Somut olayda mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmadan, davacıya ait ve tescilli tanınmış “KIRMIZI KUPA şekil” markasındaki kompozisyon gibi davalı NAZO 3’ü bir yerde ürün ambalajının ön yüzüne kahve çekirdekleri üzerine oturtulmuş, yaldızlı, kırmızı renk, kahve dolu, duman tütmekte olan kahve fincanı kullanarak, ambalajın arka yüzünde de ürünün kullanımına ilişkin açıklamalar aynı tür fincanın bulunduğu 3 kutucuk halinde kullanılarak tüketiciyi yanıltabilecek nitelikte iltibas oluşturduğu, markanın sahibinin izni olmadan markanın ayırt edilemeyecek derecede benzerini kullanan davalının, davacının marka hakkına tecavüz gerçekleştirdiğine ve haksız rekabet yaptığına hükmedilmiştir.

Mahkemece, HUMK’nun 275 ve devamı maddeleri uyarınca, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren somut uyuşmazlıkta, ambalaj yoluyla haksız rekabet iddiası konusunda uzman bir bilirkişinin görüşünün alınmasına karar verilmesi ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekir.

HGK, 06.04.2011, E. 2010/11-744, K. 2011/57

Nice Protokolüne taraf ülkeler isterlerse Nice sınıflandırmasını, esas sistem olarak isterlerse yardımcı sistem olarak kabul edebilir. Sınıflandırmanın esas sistem olarak kabul edildiği ülkelerde mal veya hizmetlerin benzer olup olmadıkları sınıflara göre değerlendirilmektedir. Sınıflandırmanın yardımcı sistem olarak kabul edildiği ülkelerde ise mal veya hizmetlerin benzer olup olmadıkları her somut olaya göre, değişik kriterler gözetilerek belirlenmektedir. Türkiye’deki durum; Türk Patent tebliğleri gereğince sınıflandırma esas sistem olarak benimsenmiştir. Türk Patent’in yönetmelik ile sınıflandırmayı esas sistem olarak kabul etmesi bağlayıcı değil, ancak yardım fonksiyonlu olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.

Somut uyuşmazlığa döndüğümüzde, davacının markası ticaret (pastacılık) sınıfı için tescillidir. Davalının marka başvurusu ise hizmet sınıf ile ilgilidir. Ancak hizmet sınıfındaki tescil başvurusunda yer alan “kafeterya, kantin ve kokteyl salonları” davacının ticaret sınıfına dahil pastacılıkla ilgili faaliyetleri açısından benzerlik, iltibas, halk nazarında karıştırılma olasılığı somut olay açısından incelemeyi gerektirmektedir.

  1. HD, 21.07.2005, E. 2004/9414, K. 2005/7845

Davalı markasının tescil tarihinden önce bu markalı ürünlerin davacı tarafından davalıya satılmıştır. Davalı, kendi internet sitesinde 2006 yılı başından itibaren davacının ürettiği ürünlerin (motosikletlerin) distribütörü olduğunu açıklayarak davacı tarafından marka üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu bilmektedir. Davalının daha önceden ticari ilişkisi olan alım satımını yaptığı ihtilafa konu markayı bilmesine rağmen marka sahibinin izni olmaksızın markayı kendi adına tescil ettirmesinin basiretli tacir sıfatına ve dürüstlük kuralına aykırıdır. Kötü niyetli tescilin tek başına dahi terkin nedeni olabileceği, davalının kötü niyetli edindiği markayı kullanma sınırını aşarak gerçek marka sahibinin daha önceden de Türkiye’ye ithal ettiği motosiklet ithalatını gümrüklerde durdurarak verdiği zararları tazmin etmelidir. Burada tescilli bir hakkın kullanımının haksız rekabet teşkil etmeyeceği savunması dinlenmez.

  1. HD, 11.07.2011, E. 2010/785, K. 2011/8627

Davalının ambalaj malzemelerinde ve kart vizitlerde “BESLER” ibaresini ön plana çıkartarak, büyük puntolarla kullandığı dosya kapsamı sabit olup, aynı KHK’ nin 9/2-a ve d bendi uyarınca işaretin mal veya ambalaj üzerine konulması, iş evrakı ve reklamlarda kullanılması marka sahibinin haklarından olduğundan davacının, izinsiz olan bu kullanımların önlenmesini isteme hakkını da haizdir. Bu tespitler, hükme esas alınmayan ilk bilirkişi raporunda da esasen yapılmış olup, davalının markasını tescil ettirdiği gibi kullanmadığı kanıtlanmıştır. Bu itibarla, markaya tecavüzün oluştuğunun kabulü gerekir.

  1. HD, 03.03.2008, E. 2007/1097, K. 2008/2405

Uyuşmazlık konusu “arama konferansı” ibaresinin bir konferans türü olarak algılandığının anlaşılması ve davalının bu ibareyi kullanma biçiminin anılan MarKHK’nın 12. maddesindeki dürüst ticari kullanım kapsamında olması nedeniyle marka ihlali gerçekleşmemiştir.

  1. HD, 29.02.2008, E. 2008/611, K. 2008/2338

Sınıflandırma Tebliğinin 35.8 (şimdi 35.6) alt sınıfında “çeşitli malların biraraya getirilmesi” hizmetleri şeklindeki perakendecilik sektöründeki genel tescilin, 1-34’deki emtia sınıflarında sonradan gelen kişinin tescil başvurusuna veya tesciline engel teşkil etmez. Şu kadar ki, genel tescil sahibi kişinin, fiilen kullanımını gerçekleştirdiği sektörlere bakılarak iltibas hali, bu durumun istisnasını oluşturur.

  1. HD, 28.03.2013, E. 2012/6538, K. 2013/6137

Lipit ibaresi ilacın tedavi edeceği bir unsur olup, buna yapılan ilaveler ile oluşturulan ilaç markaları zayıf markadır. Bu tür markalar arasındaki iltibas yapılacak küçük bir değişiklikle bertaraf edilebilir. İlaç ürünlerinin reçeteyle satılmasının zorunlu olması, az da olsa fonetik benzerliğin markaların kullanılacağı ilaçları seçen bilinçli tüketici kesimi doktor ve eczacılar yönünden iltibas yaratmaz. Bir an için reçetenin yazılışı sırasındaki özensizlik nedeniyle eczacı kalfaları tarafından yanış okunmasının iltibas tehlikesi yaratacağını düşünmek mümkün ise de, sübjektif bu tür ihtimaller üzerinde durularak objektif ölçülerden uzaklaşılması doğru değildir. Bu nedenle Lipideks ve Lipitax markaları iltibas oluşturmaz.

  1. HD, 05.03.2007, E. 2006/408, K. 2007/3827

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu         2013/1831 E.  ,  2015/1198 K.

İçtihat Özeti: Markanın gerçek hak sahibi uzun süre ses çıkarmadığı için sonradan benzer marka tescil ettiren kişinin yatırım yaparak ticari çevrelerde bu markayı tanıtması korunmalıdır. İltibas teşkil etse de gerçek hak sahibinin sonradan böyle bir markanın hükümsüzlüğünü talep etmesi MK. 2 uyarınca hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir.

Marka tescil sisteminin; i) amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız yararlanmak veya ii) gerçekte kullanmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak ya da ii) şantaja yönelik başvuru ve tesciller ancak kötü niyetli tescil olarak kabul edilmektedir.

İçtihat Metni:

MAHKEMESİ : İstanbul 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi

TARİHİ : 13.06.2013

NUMARASI : 2013/112 E-2013/105 K.

Taraflar arasındaki “marka hükümsüzlüğü, haksız rekabetin tespit ve önlenmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine dair verilen 19.03.2010 gün ve 2006/512 E.-2010/49 K. sayılı kararın incelenmesi davalı-karşı davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 14.06.2012 gün ve 2010/8788 E.-2012/10516 K. sayılı ilamıyla; (…Davacı vekili, Japonya da kurulan ve dünya çapında faaliyet gösteren müvekkilinin tüm dünyada TIGER sözcük markası ile ŞEKİL markasının bulunduğunu, ayrıca ASICS ve ASICS TIGER markalarının da mevcut olduğunu, 1950’li yıllardan beri TIGER markasını, 1960’lı yıllardan beri de ŞEKİL markasını spor ayakkabılarında ve her türlü spor malzemelerinde kullandığını, müvekkilinin Türkiye’de ilk kez 1982 yılında marka tescili elde ettiğini, halen 120 ülkede ŞEKİL markası tescili bulunduğunu, TIGER markasının ise dünya çapında 86 ülkede tescilli olduğunu, bu markalarının yaratıcısının, telif hakkı sahibinin ve gerçek hak sahibinin müvekkili olduğunu, bu markaların dünya çapında tanındığını, davalının ise davacının ŞEKİL markalarının aynısını ve benzerlerini tescil ettirip TIGER markası ile ayniyet derecesinde benzer olan TAYGER markasını da tescil ettirdiğini ve müvekkilinin markalarını birebir taklit ederek bu markaların tanınmışlığından yararlanmaya çalıştığını, davalının gerek tescillerinin gerekse fiillerinin haksız ve kötüniyetli olduğunu, aynı sektörde bulunan davalının müvekkilinin markasından ve bu markanın tanınmışlığından haberdar olması gerektiğini ileri sürerek davalıya ait 135649, 88089, 92854, 92901, 95944, 137706 ve 109367 nolu markaların hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinlerine, davalı tarafından TAYGER markası ile ŞEKİL markalarının herhangi bir mal veya hizmet üzerinde kullanılmasının önlenmesine, verilecek kararın ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin ŞEKİL markasını ilk kez 1982 yılında, TAYGER markasını ise ilk kez 1979 yılında tescil ettirdiğini, her iki markanın da spor ayakkabıları konusunda tescili bulunduğunu, ŞEKİL markasının yaratıcısı ve gerçek hak sahibinin davacı olduğu iddiasının ispatlanamadığını, tanınmışlık iddiasının da doğru olmadığını, müvekkilinin markalarını tescilden bu yana 24 yıldır kullandığını, müvekkilinin 109367 sayılı tescilin hükümden düştüğünü , müvekkilinin markalarını spor ayakkabısı emtiası üzerinde kullanmak üzere yaptırımlar yaptığını, gerçek hak sahibinin TAYGER markası yönünden ve şekil markası yönünden müvekkili olduğunu, davacının, davalının marka tescilinden haberdar olduğunu, bugüne kadar bekleyerek bu davayı açmasının kötüniyetli bir davranış olduğunu ve Medeni Kanunun 2. maddesi anlamında sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiş, karşı davasında ise davacıya ait 140162, 139163, 78580 sayılı markaların hükümsüzlüğüne, davacı karşı davalının müvekkiline ait marka hakkına vaki tecavüzünün tespitine durdurulması ve men’ine, haksız rekabetin tesbit ve men’ine, verilecek kararın ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacıya ait TIGER markası ile ŞEKİL markalarının davalının tescil başvurularının yapıldığı tarihlerde dünyanın pek çok ülkesinde tescilli olduğu, WIPO kriterlerine göre ve yapılan reklam ve tanıtım harcamalarına göre tanınmış marka niteliğinde bulunduğu, davacının TIGER markası ile davalının TAY.GER, eTAYGER markaları çok büyük ölçüde benzer olduğu, ŞEKİL markalarının da benzer olduğu, alıcıların davalıya ait ürünü, davacı tarafından üretilen ürünler olduğu zannedilerek satın alınabileceği ayrıca davalı şirket tarafından davacıdan lisans alınarak üretilen ürünler olduğu kanaatinin ortaya çıkabileceği, davalının marka tescil başvurularını yaptığı sırada kötüniyetli olduğu, aynı sektörde faaliyet gösteren davalı şirketin dünya çapında tanınan davacıya ait marka tescillerinden haberdar olmamasının mümkün görülemeyeceği, davalının tescillerinin kötüniyete dayandığı, dava konusu markaları Türkiye’de davacı tarafından davalının tescillerinde çok daha eski tarihten itibaren kullanılıp tanıtıldığı, böylece sessiz kalma yoluyla hak kaybının somut olayda gerçekleşmediği, davalı-karşı davacının hükümsüzlük talebine konu markaları kendisinin tanıtıp toplumda tanınmışlık düzeyine ulaştırdığını yüksek derecede tanınmış bir marka oluşu karşısında, tescil anında var olan ve sonraki devam eden kullanım süresince mevcut kötüniyetin hukuken hiçbir şekilde korunmaması gerektiği dikkate alınarak sessiz kalma yoluyla hak kaybı savunmasına itibar edilmediği gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulüne, davalı adına tescilli 135649, 88089, 92854, 92901, 95944, 137706, 109367 nolu markaların ayrı ayrı hükümsüzlüğüne, TPE sicilinden terkinine, sair tüm taleplerin reddine, karşı davanın ise reddine karar verilmiştir.

Kararı, davalı-karşı davacı T. Lastik Fab. A.Ş. vekili temyiz etmiştir.

1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı-karşı davacı T. Lastik Fabrikaları A.Ş. vekilinin karşı dava yönünden yaptığı temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Davalı-karşı davacı T. Lastik Fabrikaları A.Ş. vekilinin asıl dava yönünden yaptığı temyiz itirazlarına gelince; asıl dava, davalı-karşı davacı T.Lastik Fabrikaları A.Ş. adına TPE nezdinde tescilli “135649, 88089, 92854, 92901, 95944, 137706 ve 109367 nolu markaların hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinlerine, davalı tarafından TAYGER markası ile ŞEKİL markalarının herhangi bir mal veya hizmet üzerinde kullanılmasının önlenmesine, verilecek kararın ilanına karar verilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece alınan bilirkişi raporu esas alınarak davalının marka tescil başvurularını yaptığı sırada kötüniyetli olduğu, aynı sektörde faaliyet gösteren davalı şirketin dünya çapında tanınan davacıya ait marka tescillerinden haberdar olmamasının mümkün görülemeyeceği, davalının tescillerinin kötüniyete dayandığı, dava konusu markaları Türkiye’ de davacı tarafından davalının tescillerinden çok daha eski tarihten itibaren kullanılıp tanıtıldığı, böylece sessiz kalma yoluyla hak kaybının somut olayda gerçekleşmediği, davalı-karşı davacının hükümsüzlük talebine konu markaları kendisinin tanıtıp toplumda tanınmışlık düzeyine ulaştırdığını ispatlayamadığı, son derece bariz marka benzerliği ve davacının markalarının dünyada çok yüksek derecede tanınmış bir marka oluşu karşısında, tescil anında var olan ve sonraki devam eden kullanım süresince mevcut kötüniyetin hukuken hiçbir şekilde korunmaması gerektiği gerekçesiyle asıl davanın kabulüne karar verilmiştir.

556 sayılı KHK’nin 35/1.maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nin amacına uygundur. Çünkü, KHK’nin 35/1. ve 42/1-(a) maddelerindeki düzenlemeler de, esasen, MK’nun 2.maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri gözönüne alınarak açıkça kötü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nin 42.maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nun 2.maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nin ruhuna da uygundur. YHGK’nun Dairemiz’ce de benimsenen 16.07.2008 tarih ve E.2008/11-501, K. 2008/507 sayılı ilamı da bu yöndedir. Anılan YHGK kararında da benimsendiği üzere, marka Hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil nedeniyle sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötüniyetli tescil olarak kabul edilmektedir.

Öte yandan, ilke olarak, hak sahibi olan davacı, hareket tarzı ile hakkın ihlaline zımnen müsaade ettiği taktirde, davalının senelerden beri kullandığı ve tanıttığı markanın iptalini talep edemez. Hukuka aykırı davranışın önlenmesine veya hukuka aykırı duruma son verilmesine ilişkin talebin kullanılmasını çok geciktiren kimsenin M.K.nun 2.maddesinde anlamını bulan dürüstlüğe aykırı davranıp davranmadığının değerlendirilmesi gereklidir. Zira, haklı başka bir gerekçe olmadığı sürece, uzun süre tecavüze sessiz kalarak üçüncü kişiler nezdinde güven yaratan kişilere hükümsüzlük davası açma hakkı tanınmaması gerekmektedir.
Somut olayda, davalı karşı -davacının en yeni marka tescil tarihi 23.01.1987 tarihidir. Kaldı ki, davacı-karşı davalının Türkiye’de yapmış olduğu 1983 tarihli marka başvurusundan, davalı-karşı davacıya ait marka mesnet gösterilerek TPE tarafından “ayakkabı” emtiası çıkarılmıştır. Buna karşılık davacı-karşı davalı hükümsüzlük davası açmamıştır. Aradan 23 yıl gibi bir zaman geçtikten sonra davacı-karşı davalının hükümsüzlük davası açması MK.2.maddesi ile bağdaşmaz. Her ne kadar yukarıda açıklandığı üzere 556 Sayılı KHK’nin 42/1-(a) bendi uyarınca kötüniyetli tescil halinde hükümsüzlük davası süreye tabi değilse de bu hakkın kullanılmasının sınırı da MK.2.maddesidir. Davacı-davalı şirketin ayakkabı emtiası yönünden yaptığı marka tescilinden itibaren 23 yıl gibi bir zaman boyunca bu markaya yatırımlar yapmasına sessiz kalarak davalı şirketin markası üzerinde emek sarfedip, masraf ve yatırımlar yaparak ticari çevrelerde tanıtmak suretiyle kendisine ait yeni bir değer oluşturduktan sonra sözkonusu değerin yok edilmesi sonucuna yol açacak şekilde davacının tecavüz teşkil ettiğini ileri sürerek hükümsüzlük talep etmesi yukarıda açıklanan şekilde hakkın kötüye kullanılması teşkil edip MK. 2.hükmü uyarınca korunması mümkün değildir.

O halde mahkemece, davacının sessiz kalma suretiyle hak kaybına uğradığının kabulü ile asıl davanın reddine karar verilmesi gerektiği halde yazılı olduğu şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
3-Ayrıca, davalı-karşı davacıya ait 109367 nolu TAY-GER markası 1999 tarihinden itibaren yenilenmemekle hükümden düşmekle bu marka hakkında da hükümsüzlük kararı verilmesi doğru görülmemiştir…) gerekçesiyle (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı-karşı davacı T. Lastik Fabrikaları A.Ş. vekilinin karşı dava yönünden yaptığı temyiz itirazlarının reddine, (2) ve (3) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davalı-karşı davacı davalı-karşı davacı T. Lastik Fabrikaları A.Ş. vekilinin karşı dava yönünden yaptığı temyiz itirazlarının reddine vekilinin karşı dava yönünden yaptığı temyiz itirazlarının kabulü ile kararı davalı-karşı davacı davalı-karşı davacı T.Lastik Fabrikaları A.Ş. yararına bozularak dosya yerine geri çevrilmiş,
Davacı vekili ve davalı vekilinin karar düzeltme talebi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 01.03.2013 gün ve 2012/16378 E., 2013/3790 sayılı ilamıyla;
“…1- Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, taraflar vekillerinin HUMK’nun 440.maddesinde sayılan hallerden hiçbirisini ihtiva etmeyen karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.

2-Davacı-karşı davalı vekilinin Dairemiz kararına karşı maddi hatanın düzeltilmesi istemine gelince; açık maddi hata nedeniyle istemin kabulü ile Dairemizin 14.06.2012 gün ve 2010/8788 E, 2012/10516 K sayılı ilamının “Sonuç” bölümünde yer alan “(2) ve (3) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle” ibarelerinden sonra gelen “davalı-karşı davacı davalı-karşı davacı T. Lastik Fabrikaları A.Ş vekilinin karşı dava yönünden yaptığı temyiz itirazlarının kabulü ile kararı davalı-karşı davacı” kelimelerinin karardan çıkartılarak yerine “asıl dava yönünden yaptığı temyiz itirazlarının kabulü ile kararın” ibarelerinin getirilmesi suretiyle söz konusu maddi hatanın düzeltilmesine karar vermek gerekmiştir. …” gerekçesiyle (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin karar düzeltme isteminin HUMK’nun 442.maddesi uyarınca reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı-karşı davalı vekilinin maddi hatanın düzeltilmesi isteğinin kabulüne karar verilmekle yeniden yapılan yargılama Sonunda; mahkemece önceki kararda kısmen direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı-karşı davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava; davalı-karşı davacı Timsah Lastik Fabrikaları A.Ş. adına tescilli 135649, 88089, 92854, 92901, 95944, 137706 ve 109367 sayılı markaların tanınmış davacı markalarına iltibas yaratacak şekilde benzediği gerekçesiyle hükümsüzlüğüne karar verilmesi, karşı dava; davacıya ait 140162, 139163, 78580 sayılı markaların davalı markasına iltibas oluşturacak şekilde benzer olduğundan hükümsüzlüğü, haksız rekabetin tespit ve önlenmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacıya ait “TIGER” markası ile şekil markalarının davalının tescil başvurularının yapıldığı tarihlerde dünyanın pek çok ülkesinde tescilli olduğu, WIPO kriterlerine ve yapılan reklam ve tanıtım harcamalarına göre tanınmış marka niteliğinde bulunduğu, davacının “TIGER” markası ile davalının” TAY.GER”, ve “TAYGER” markalarının ve şekil markalarının çok büyük ölçüde benzer olduğu, alıcıların davalıya ait ürünü, davacı tarafından üretilen ürünler olduğunu zannederek satın alabileceği, ayrıca davalı şirket tarafından davacıdan lisans alınarak üretilen ürünler olduğu kanaatinin ortaya çıkabileceği, aynı sektörde faaliyet gösteren davalı şirketin dünya çapında tanınan davacıya ait marka tescillerinden haberdar olmamasının mümkün görülemeyeceği, dava konusu markaların Türkiye’de davacı tarafından davalının tescillerinden çok daha eski tarihten itibaren kullanılıp tanıtıldığı, böylece sessiz kalma yoluyla hak kaybının somut olayda gerçekleşmediği, davalı karşı davacının hükümsüzlük talebine konu markaları kendisinin toplumda tanınmışlık düzeyine ulaştırdığını ispatlayamadığı, tescil anında var olan ve sonraki devam eden kullanım süresince mevcut kötüniyetin hukuken hiçbir şekilde korunmaması gerektiği, sessiz kalma yoluyla hak kaybı savunmasına itibar edilemeyeceği gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulüne, davalı adına tescilli 135649, 88089, 92854, 92901, 95944, 137706, 109367 sayılı markaların ayrı ayrı hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine, karşı davanın reddine dair verilen karar Özel Daire’ce yukarıya metni aynen alınan ilam ile bozulmuş, Mahkemece, 109367 sayılı marka yönünden bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş, diğer markalar yönünden önceki gerekçeler tekrar edilip genişletilerek verilen direnme kararı davalı karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı karşı davalıya ait tanınmış markalar ile benzer olan davalı karşı davacıya ait markaların kötüniyetle tescil edilmesi halinde davacı karşı davalının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğrayıp uğramadığı, varılacak sonuca göre davalı adına tescilli markalara ilişkin hükümsüzlük isteminin kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle somut olayın özelliğine göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 15.04.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/96 E. , 2018/1043 K.

İçtihat Özeti: Uzun süredir aynı sektörde bulunan ve ACADEMIA markasından haberdar rakip bir firmanın iltibasa yol açacak biçimde benzer olan ACCADEMIA by DARKMEN şeklinde bir marka tescili tek başına kötü niyet ve hükümsüzlük nedeni sayılmaz.

Markanın gerçek hak sahibi uzun süre ses çıkarmadığı için sonradan benzer marka tescil ettiren kişinin yatırım yaparak ticari çevrelerde bu markayı tanıtması korunmalıdır. İltibas teşkil etse de gerçek hak sahibinin sonradan böyle bir markanın hükümsüzlüğünü talep etmesi MK. 2 uyarınca hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir.

İçtihat Metni:

MAHKEMESİ : İstanbul 3.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi (Kapatılan)

Taraflar arasındaki “Marka hükümsüzlüğü ile sicilden terkini” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince (kapatılan) davanın kabulüne dair verilen 02.02.2011 gün ve 2009/14 E., 2011/20 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.06.2013 gün ve 2011/11371 E., 2013/12306 K. sayılı kararı ile: “…Davacı vekili, müvekkili adına tescilli ve uzun yıllardır kullanılan “ACADEMIA” markasının tanınmış marka olduğunu, müvekkilinin 1992 yılında Academia Yeni Yetenekler yarışmasını başlatarak ülkenin her yerinde ACADEMIA markasının tanınmasını sağladığını, davalı şirket adına tescil edilen “ACCADEMIA BY DARKMEN” markasının, müvekkilinin tanınmış “ACADEMIA” markası ile ayırt edilemeyecek derecede benzerlik arzettiğini, davalının kötü niyetli olduğunu ileri sürerek, davalı şirket adına tescilli markanın hükümsüzlüğünü ve sicilden terkinini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, TPE nezdinde “Academia” ibareli tanınmış bir markanın bulunmadığını, müvekkili markasının esas unsurunun Darkmen ibaresi olduğunu, taraf markaları arasında ayniyet, karıştırılma ve bağlantılı olma ihtimali bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, davacı adına tescilli 135109 sayılı “Beymen Academia” ibareli ve 167867 sayılı “Academia” ibareli markaların davaya konu ve davalı adına tescilli markaların emtialarını da içerecek şekilde 8 ve 5 yıl önce tescil edildiği, bu iki marka ile davalı markasında esas unsur niteliğindeki ibarenin ACADEMIA kelimesi olduğu, davacının 135109 sayılı markasındaki Beymen kelimesinin davacının unvanını çağrıştırır şekilde ek unsur olarak kullanıldığı, davalının tescilli ibaresindeki Darkmen kelimesinin de bu suretle ek unsur olarak kullanıldığı, ticaret unvanındaki bu ibarenin davalı markasında Accademia By Darkmen olarak yazılmasında ne By kelimesinin, ne de ek unsur niteliğindeki Darkmen kelimesinin markaya ayrıt edicilik sağlamadığı, 20 yıla yakın süredir davacının Academia ibareli markası ile aynı sektörde olması sebebiyle davalının tescilli markanın aynı sınıflarındaki ürünler için esas unsuru aynı olan ve orta düzeydeki tüketici nezdinde iltibasa yol açar nitelikteki Accademia ibaresini kullanmasının, basiretli iş adamı gibi ve iyi niyetle hareket ettiği sonucuna vardırmayacağı, bu ibaredeki C harfinin iki kez kullanılmış olmasının da ibarelerin farklı algılanmasına yetmeyeceği gerekçesiyle, davanın kabulüne, davalı adına tescilli “ACCADEMIA BY DARKMEN” ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Dava, davalı adına TPE nezdinde tescilli “ACCADEMIA BY DARKMEN” ibareli markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini istemine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçeyle davalı tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilmiştir. Gerçekten de 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi uyarınca kötü niyetli tescil başvurusu halinde, itiraz üzerine başvuru TPE tarafından reddedilebilir. Yine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16/07/2008 tarihli 2008/11-501 Esas, 2008/507 Karar sayılı ilamında da ifade edildiği üzere kötü niyetli tescil başlı başına bir hükümsüzlük sebebidir. Ancak, anılan HGK kararında da belirtildiği üzere genel olarak tescil yoluyla sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli olarak kabul edilmektedir. Kötü niyetin varlığı her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak belirlenmelidir. Somut uyuşmazlıkta, davalının markasının davacı markaları karşısında iltibasa yol açması, davalının uzun süredir davacı ile aynı sektörde faaliyette bulunması yukarıda belirtilen HGK kararında benimsenen esaslara göre başlı başına kötü niyet ve hükümsüzlük nedeni oluşturmaz. Bu nedenle mahkemece kötü niyetli tescil olunduğundan bahisle davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesi doğru olmamış kararın bu nedenle davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, davalı adına TPE nezdinde tescilli “ACCADEMIA BY DARKMEN” ibareli markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkini istemine ilişkindir. Mahkemece, davacı markaları ile davalı markasının esas unsurunun “ACADEMIA” ibaresi olduğu, yirmi yıla yakındır davacının bu ibareyi taşıyan markaları ile aynı sektörde ve tescilli markanın aynı sınıfındaki ürünler için davalının esas unsuru “Accademia” olan markayı kullanmasının tüketici nezdinde iltibasa yol açabileceği gibi iyi niyetle hareket etmediği sonucunu doğurduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur. Mahkemece, bir önceki kararda dayanılan gerekçelerle direnme kararı verilmiş, direnme kararını davalı vekili temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının “ACCADEMIA BY DARKMEN” markasını tescilde kötü niyetinin bulunup bulunmadığı, varılacak sonuca göre davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’nun 440’ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.05.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.



EN ÇOK OKUNANLAR

KATEGORİLER